Haberler

Fransız Banliyölerinin Kentten Kopuş Süreci ve Ayaklanmalar

Tarih: 12 Ekim 2009 Kaynak: Birgün Yazan: Mustafa Poyraz
Dünya, Fransız banliyölerini 2005 Eylül'ünde meydana gelen şiddetli ayaklanmalarla tanıdı. Yabancıların yoğunlukta olduğu yoksul mahallelerdeki ayaklanmalar, daha çok ABD veya İngiltere'ye ait bir olgu olarak görülürdü. Fransa'nın öne çıkan özelliklerinden birisi de, yabancıları...

Kendi toplumsal yapısına sorunsuz bir şekilde kaynaştırma yeteneğiydi. Yabancıların yoğun olduğu mahallelerde 2005 Eylül'ünde ortaya çıkan ve üç hafta boyunca dinmek bilmeyen bu ayaklanmalar, Fransa'nın sosyal ve kentsel politikalarına ilişkin bir dizi sorunu gün ışığına çıkardı. 1981'de Lyon'un kenar mahallelerinde başlayan ve 2005'te doruğa ulaşan ayaklanmalar, son dört yıldır da zaman zaman yeniden depreşiyor. Bu yazıda, kısaca Fransız toplumunun yoksulları kentin dışına itme kaygısıyla nasıl yeni yoksulluk ve muhalefet odakları yarattığını, yoksullukla yabancılar sorununun nasıl iç içe geçtiğini, kentsel ayrışmanın insanları nasıl toplumun dışına ittiğini inceleyeceğiz...

Kızıl Banliyölerden Gettolaşmaya Giden Süreç
Kentin kenarlara doğru genişlemesini ifade eden ‘banliyö' terimi ortaçağdan beri kullanılır. 19. yüzyılda, sanayileşmeye bağlı olarak hız kazanan plansız kentleşme olgusu banliyöleşme sürecini de canlandırır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâkimiyet kuran planlı kentleşme politikası, 1945'li yıllardan sonra, devletin konut sorununu bütünüyle ele almasıyla birlikte sürece tamamıyla damgasını vurur. Fransa'da, ilk sosyal konut deneyimi, sosyalist hareketin baskısının da etkisiyle, 19. yüzyılın sonundan itibaren, yerel yönetimlerin inisiyatifinde gerçekleşir.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan yeniden yapılanma süreci, konut politikasında o zamana kadar görülmemiş bir atılımı temsil eder. Ekonomik canlanmanın doruğuna ulaştığı bu dönem, kentlere doğru yönelen insan akışını hızlandırarak konut talebini en önemli toplumsal sorun olarak dayatmıştır. Sosyal güvenlik sisteminin oturmasıyla yakından bağlantılı olarak, devlet, konut yapımını bütünüyle üslenmiş ve birkaç yıl içerisinde yüz binlerce konut inşa edilerek yüzlerce yeni yerleşim alanının kurulmasını sağlamıştır. Resmi rakamlara göre 1958 ile 1973 yılları arasında yapılan sosyal konut sayısı 2 milyon civarındadır. Birkaç yıl içerisinde, bütün büyük kentlerin etrafında binlerce konutu barındıran yeni mahalleler oluşmuştur. Henri Lefebvre'in ‘kentlerin kentsizleştirilmesi' diye bahsettiği hızlı yapılaşmayla oluşan mahalleler, o zamana kadar sağlık koşullarından uzak barınaklarda yaşayan işçiler ve orta kesimin bir arada yaşadığı semtlere dönüşürler. Sosyal güvenlik sisteminin güçlendiği, konutun sorun olmaktan çıktığı, sosyal ve mekansal ayrışmanın etkilerinin giderek yumuşadığı, banliyölerin bir sorun olarak değil, çözüm olarak belirdiği bir dönemden bahsediyoruz.

Banliyölerin hızla genişlemesi süreci, 'sosyal devlet' kavramının Fransa'da ve Avrupa çapında yerleşme süreciyle tamamıyla örtüşür. Kapitalizmin yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan ve işçi sınıfını insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlayan konut sorunu, ilk defa, sosyal konutların ortaya çıkışıyla köklü bir cevap bulur. Banliyölerde yapılan yeni yerleşim yerleri, başta işçiler olmak üzere, toplumun hemen bütün katmanlarının bir arada yaşadığı mahallelere dönüşürler. Ayrıca, bu yeni konutlar o zamanın en konforlu yerleri olarak inanılmaz bir çekim merkezi haline gelirler. Buralarda oturmak, aynı zamanda, yoksulluktan çıkışın simgesidir de.

İşsizler ve Yabancılar

1980'li yıllara doğru işsizliğin kesintisiz olarak artışı, yukarıda bahsettiğimiz dengeyi sarsmaya başlar. Bu dönem aynı zamanda, sosyal sınıfların oturduğu alanlara göre yeniden ayrışmasını gündeme getirir. Orta sınıf ve ona yakın unsurlar düzenli bir şekilde sosyal konutları terk ederek daha uygun yerlerde, kendine benzeyen insanlarla yeni birliktelikler oluştururlar. Kişilerin ev sahibi olmasını desteklemek amacıyla geliştirilen devlet destekli kredi sisteminin yaygınlaşması bu süreci hızlandıran çok önemli bir etkendir. Şehrin kenarlarında olsa bile oturmaya ve yaşamaya daha elverişli özel ve küçük konutlardan oluşan yeni mahalleler ortaya çıkar. Ekonomik, sosyal ve kültürel olarak en yoksul durumda olan insanlar da, çaresizliklerinden, başka seçenekleri olmadığından dolayı kenar mahallelere doğru itilirler. Zamanla, orta sınıfın yerini Arap ülkelerinden veya Afrika'dan gelen yabancı kökenli insanlar doldurur. Bu mahallelerin en önemli özelliği, işsiz kesimle, yabancıların oturanların çoğunluğunu oluşturmasıdır. Şu anda Fransa'da işsizlik oranı yüzde 8,7 civarında iken bahsettiğimiz semtlerde bu rakam yüzde 20-30 civarındadır. 18-25 yaşları arasındaki gençlerde görülen işsizlik oranı da aynı seyri izlemektedir. Fransa genelinde, genç işsizlik oranı son rakamlara göre yüzde 22,17 iken banliyölerde bu oran ikiye katlanmaktadır. Bu bölgelerde oturan yabancı kökenlilerin oranı ise yüzde 50-60'lara kadar varmaktadır.

Bu mahallelerin en belirgin özelliği, kente özgü dinamiklerden tamamıyla uzaklaşmış olmalarıdır. Bir yandan, insanların bağlantı mekânları olan ticari yerlerin yokluğu, diğer yandan da, toplu taşıma araçlarının kıtlığı bu mahallelerin kendi içine kapanmalarını kolaylaştırır. Bir anlamda, binlerce, bazen on binlerce kişinin oturduğu bu semtler, kenti kent yapan en önemli özellik olan merkezlerden yoksun olarak varlıklarını sürdürürler. Kamu ve ticari kurumların birlikteliğinin oluşturduğu bu canlı ve canlandırıcı mekanların olmayışı ve dahası uzaktaki merkezlere gitme olanaklarının da çok sınırlı oluşu, günlük yaşamı monoton, çeşitliliği olmayan bir alana hapseder. Bu canlandırıcı ve yaşamı kolaylaştıran kente özgü ilişkilerden uzak kalmaya bağlı olarak, ilk göze çarpan şeylerden biri de bu mahallelerin bakımsızlığı, kendine terk edilmişliği ve harabe görünümüdür.

Devlet ve Yerel Yönetimlerin Müdahale Biçimleri
Bu kopuş sürecinin tehlikelerini fark eden devlet, 1980'li yılların başından itibaren bu gidişin önüne geçebilmek için bir dizi ciddi tedbiri gündeme getirerek uygulamaya koymuştur. Türkçe'ye ‘kent politikası' olarak çevirebileceğimiz bu tedbirler yığınının giderek güçlendirilmesine rağmen son otuz yıldır kenar mahallelerdeki kötüleşme, gettolaşma süreci aralıksız devam etmiştir. Merkezden uzak ve Fransızların en yoksul kesimiyle yabancıların birlikte oturdukları bu mahallelerin toplumdan tümüyle kopuşunu önlemeyi öngören kent politikası, belli kriterleri öne çıkararak, öncelikle müdahale edilecek yerleri tespit etmeyi ve kamu güçlerini harekete geçirmeyi hedefler. Bu kriterlerin başında, uzun süreli işsizlerin, yabancı kökenlilerin ve 25 yaşının altındaki gençlerin toplum içindeki oranı başta gelir. Ayrıca, kira ödemelerindeki gecikmeler ve ödeyemeyenlerin sayıları, şiddet ve kriminal olayların oranı ve okulda başarısızlık olgusu temel verilerden sayılır. Bu kriterlere dayanarak tespit edilen mahalle sayısı 1300'dür. Bu mekânların bir kısmı çok hassas noktalar olarak kabul edilir. Toplumun yüzde 7,6'sı, yani 4,46 milyon kişi bu hassas bölgelerde ikamet etmektedir. Her ne kadar birçok veri hesaba katılsa da, kent politikasının odağında, yabancıların belli mekânlarda yoğunlaşması sorunu bulunur.

Fransız banliyöleri, 1980'li yıllara kadar Komünist Parti'nin tartışmasız bir etkinliğinin olduğu adeta ‘kurtarılmış' bölgelerdir. Günlük hayatın örgütlenmesi ve bütün dayanışma mekanizmaları politik bir eksen etrafında şekillenir. Mahallelerin politik bir duruşu vardır ve bu duruş, kimliklerin biçimlenmesinde olduğu gibi devletle olan ilişkilerde de ayrı bir anlam taşır. Bir anlamda, işçilerin yoğunlukta olduğu mahalleler, kendi politik temsilcileri vasıtasıyla bir varoluş biçimi, topluma bir eklemlenme sistemi oluştururlar. Sisteme muhalefet eden dinamiklerin kenarlardaki canlılığı, aynı zamanda, günlük yaşamda belli bir dengeyi de beraberinde getirdiğinden, kontrolsüz şiddet eylemlerinin ortaya çıkması oldukça zorlaşır. Politik mücadelenin ağırlığı, temel bir denge unsuru olarak kendini empoze eder. Yerel yönetimler etrafında oluşturulan bu sol dinamik, dayanışma ve muhalefet hareketinin odağı olarak Paris'in etrafını saran bir ‘kızıl kemer' gibi yıllarca varlığını ve gücünü korur.

1920'lerden başlayarak banliyölerde yerleşen bu komünist belediyecilik anlayışı, bir dizi toplumsal gelişmenin de etkisiyle, 1970'li yıllardan itibaren çözülmeye başlar. Sol'un 1981'de iktidara gelişi, yoksul kesimlerin umudunun bittiği andır da aynı zamanda. Militanları vasıtasıyla sayılamayacak kadar sosyal ilişkiyi canlı tutan ve toplumda dengenin önemli bir öğesi olan komünist ve sol muhalefet, iktidara dönüşürken, bu alanlardaki ağırlığını kaybetti. Kenar mahallelerdeki insanların yerel yönetimlere ilgisizliği ve yerel yöneticilerle mahalle halkı arasında oluşan kopukluk, önemli bir sorun olarak seksenli yıllardan itibaren ortaya çıkmaya başladı. İşçi kesiminin militan yetiştirme ve politik arenada barınma olanağı giderek zayıfladı. Belediyelerdeki sol kadrolar da kurumlara tutunmayı ve yönetme arzusunu öne çıkararak kendi temellerinden (bazlarından yerine) iyice uzaklaşmaya başladılar. Banliyölere yeni yerleşen yoksullar ve yabancı kökenli işçiler kendilerini tam bir politik boşluk içerisinde buldular.

Yeni Denge Unsurları

Bu politik ve sosyal çözülme ortamında, mahallelerdeki sosyal ilişki dengeleri tamamıyla değişerek militanlardan boşalan alanlarda yeni denge unsurları arayışını kaçınılmaz olarak gündeme getirdi. Enformel ekonomik ilişkilerin ve şiddet olaylarının artışı tam da bu döneme rastlar. Yabancı kökenli gençler, yeni bir güç olarak, yoksul mahallelerdeki bu politik ve dayanışma boşluğunu doldurmaya aday alternatif olarak kendilerini empoze ederler. Bu boşluğu doldurmaya çalışan ikinci bir güç ise, devlet ve yerel yönetimler adına hareket eden, değişik mesleklere ayrılmış sosyal hizmet uzmanlarından oluşan profesyonellerdir. Böylece, kamu adına yoksul mahalleleri çeşitli müdahale biçimleriyle yaşanır hale getirmeye çalışan sosyal uzmanlarıyla, yabancı kökenli gençlerden oluşan ‘muhalefet' grubu banliyölerin yeni belirleyici figürleri olarak yerlerini alırlar. Bu aynı zamanda, yıllarca sınıf mücadelesinin kaleleri olan işçi mahallelerinin politik anlamda tasfiyesi anlamına da gelir. Zaman zaman kafa kaldırarak politik hareketliliği biraz olsun canlı tutmaya çalışan, çoğunlukla yabancı kökenli olan mahalle gençlerini tanımlayan en önemli özellik, onların, konutlar arasındaki alanları sürekli kontrol altında tutmaları ve toplumda hâkim olan normların dışında bir hareketlilik oluşturmalarıdır. Zaman ve mekân kavramını çok değişik bir biçimde algılayan ve yaşayan, düzensizliği düzen olarak gören ve çoğunlukla okullarda başarısız bir deneyim yaşayan bu gençler, kendilerini mevcut sistemin tamamen dışında bulurlar. Yıllardır, mahallelerin korkulan yerler haline gelmesine katkıda bulunan bu düzensiz gruplaşmalar, aynı zamanda devleti temsil eden kurum ve kişilerle açık veya örtülü sürekli bir çatışma durumundadırlar. Yer yer meydana gelen mahalli düzeydeki ayaklanmalar da kaynağını bu grupların hareketliliğinde bulur. Tam bir politik hareketlilik olarak kabul edilemeyecek bu düzensiz ve birçok çelişkili eğilimi içinde barındıran, kendiliğinden oluşan tepkiler, bu kapalı sistemden çıkışı provoke edebilecek tek dinamik olarak gözükmektedir.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.