Pazartesi günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş 'ın basın toplantısına davetliydim. Özellikle tanınmış ''köşe yazarları'' nın çağrıldığı toplantı, 8 ay önce Tepebaşı'ndaki eski TÜYAP binasında kurulan ''İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi'' ni (İMP) ve çalışmalarını tanıtmak içindi...
Yaklaşık 10 bin m2'lik kapalı alanda, 500 kişiyi aşkın bir uzmanlar kadrosunun, İstanbul üniversitelerindeki mimarlık, şehircilik, mühendislik, arkeoloji, sanat tarihi ve diğer ilgili bölümlerden akademisyenlerle birlikte başlattıkları planlama çalışmaları, koca binanın tüm odalarını, salonlarını ve koridorlarını adeta bir ''mimarlık ve şehircilik akademisi'' ne dönüştürmüş...
Yüzlerce bilgisayarla birlikte masaları, duvarları kaplayan sayısız harita, plan, proje ve araştırma paftaları; her birinin önünde ikişer-üçer genç mimar, mühendis ve plancılar; depremden ulaşıma, tarihsel çevreden doğal ve ekolojik alanlara kadar İstanbul'un ''bütüncül planlaması'' için en deneyimli ''hocaları'' yla kolları sıvamış durumdalar.
Üniversitelerin bu ''bilimsel ortaklık'' larının yanı sıra meslek odalarının da izleme ve katılımlarına açık bir çalışma anlayışı içinde örgütlendiği belirtilen İMP'nin genel yönetim sorumluluğunu ise Prof. Dr. Hüseyin Kaptan omuzlamış götürüyor...
Plansız 'müdahaleler'
İMP, bu düzeyiyle ve ekipman gücüyle dünyanın en büyük ''kentsel planlama kurumları'' arasında yer almaya aday... Yasal dayanağını ise yeni Büyükşehir Belediyeleri Kanunu'ndan alıyor. ''Öncelikli'' görevleri arasında, aynı kanunun öngördüğü ''il düzeyindeki çevre düzeni planı'' nı 2005 sonuna kadar hazırlamak da var...
Ne var ki böylesine geniş olanaklarla kurulmuş merkezin, İstanbul'un geleceğini artık ''planlı'' kılmak yönündeki bu ''yasal'' çalışması bile ''risk'' altında... Çünkü hükümet, kentin planlama hedeflerini gözetmeyen ''İstanbul'u pazarlama projelerini'' , İMP'nin planını bile beklemeden yürürlüğe sokmakla meşgul...
Sadece Haydarpaşa, Galataport gibi örnekler değil, geçen ay yürürlüğe giren ''tarım alanlarında imar affı yasası'' ndan, yine birkaç ay önce yasalaştırılan ''ayrıcalıklı yapı izinlerine dayalı endüstri bölgeleri'' ilanlarına kadar, kentin planlama bütünlüğünü bir kenara iten ''merkezi müdahale'' ler düzenlemesi ardı ardına devrede...
''Ankara'' böylesine görülmemiş bir istekle İstanbul'daki süregelen ''plansızlığı'' adeta ''kurumlaştırma'' çabasındayken İMP'nin bu müdahalelere karşı yeterli yasal güvenceye sahip olmadan ''planlı İstanbul'' u yaratması nasıl mümkün olabilir?
Kentin en değerli alanlarını ''planlama dışına'' çıkararak buralara ''özel rant projeleri'' öngören hükümetin emrindeki ''planlama büroları'' ile İMP'yi bir kıyaslayın. Bir yanda özel beklentilerin ''imar durumu'' nu hazırlayan üç-beş ''sipariş'' plancısı, öbür yanda ''İstanbul'un beklentilerini'' il sınırları ölçeğinde değerlendirerek planlamaya aktaran yüzlerce uzman, akademisyen ve araştırmacı kadrolar...
Ankara'nın İstanbul'la ilgili tüm ''niyet'' lerinde siyasi kararı vermeden önce artık ''İMP'nin rehberliği'' ne güvenmek dururken bu eşsiz mimarlık ve şehircilik merkezinin yüzde biri kadar bile olmayan ''özel ya da resmi bürolar'' la iş bitirmeye, bilmem ki ne denebilir?
Ankara, İstanbul'un pazarlanmasında ''tümüyle rahat'' davranabilmek için büyükşehir ve ilgili ilçe belediyelerinin imar yetkilerini de almaktan hiç çekinmiyor.
Buna en fazla ''içerlemesi'' ve hatta İstanbullular adına ''dava açması'' gereken mimar Kadir Topbaş'ın ''siyaseten'' susması ise ne kadar garip gelse de politikada yabancısı olmadığımız bir durum.
Çünkü ''parti disiplini'' nin toplumsal çıkarlardan önce geldiği bir siyaset kültürü hemen tüm partilerde egemen ve bu anlayış demokrasimizi de ''emir kulları rejimi'' ne dönüştürmüş durumda... Bundan kentlerimizi kurtarabilecek yegâne çözüm olan ''planlama disiplini'' nin ise en büyük organizasyonu İMP...
Bu nedenle İMP'yi desteklemek ve öncelikle ''siyasete karşı korumak'' , hatta Ankara'nın yanı sıra ''İstanbul'daki rant siyaseti'' ne karşı da güvenceye almak, kuşaktan kuşağa geleceğimiz için de yaşamsal bir görev...