Haberler

Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesi Üzerine

Tarih: 9 Kasım 2009
Fener-Balat-Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracılarının Haklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği 5 Kasım 2009'da Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesi için kendisine teklif edilen görevi reddettiği için Emre Arolat'ı ofisinde ziyaret ederek teşekkür ettiler.

Ziyaretin ardından sonra derneğin yayınladığı basın bülteninde yer alan "Fener-Balat-Ayvansaray Projesi benim hayatımda çok önemli değişiklikler yarattı, belki bilmiyorsunuzdur görev yaptığım Bilgi Üniversitesi'nden istifa etmeme sebep oldu. Bilgi Üniversitesi'nde birlikte atölye yürüttüğüm arkadaşlarım bu projenin içinde yer almaya devam ettikleri için, ben ilkesel olarak orada bulunmamam gerektiğine karar verdim ve istifa ettim," şeklindeki ibarenin esasa yönelik düşüncelerinin önüne geçecek denli yanlış yansıdığı görüldüğünü düşünen Emre Arolat bir açıklama yaptı.

"1. Fener-Balat projesinin eğitim kadrosunda yer aldığım üniversite ile hiçbir ilişkisi olmamıştır. Kurucusu olduğum EAA-Emre Arolat Architects bürosuna tıpkı diğer işler gibi üniversiteyle hiç ilişkisi olmadan gelmiş ve sürmüştür. Projeden ayrılış sürecimin de üniversite ile direkt bir ilişkisi yoktur.

2. Kurucuları arasında olduğum Bilgi Üniversitesi Mimarlık Programı'nın eğitim kadrosundan ayrılmamın, büromdaki Fener-Balat projesi süreci ile doğrudan hiçbir ilişkisi olmamıştır. İki yıl boyunca eğitim kadrosunda yer aldığım programın, mimarın mevcut ekonomik ve siyasal sistemlerle ve aktörlerle ilişkisinin akademik düzlemde tartışıldığı ve sorgulandığı bir ortam olduğunu, eğitim kadrosunda bulunduğum süre içinde, akademik düzlemdeki bu tartışma ve sorgulamalardan hem beslendiğimi hem de şahsen katkıda bulunduğumu vurgulamalıyım.

Bu konuları açıklığa kavuşturduktan sonra Fener-Balat projesi ile ilgili tutum ve görüşlerimi olabildiğince özetleyerek açıklayabilirim: 

Söz konusu proje, son dönemde ortaya çıkan birçok kentsel dönüşüm projesinde olduğu gibi, altyapısı yeteri kadar oluşturulmadan, fiziksel çevreye yapılacak olan müdahaleler bir yana, sosyal açılımları ve bu bağlamdaki sonuçları gereken incelikle ve hassasiyetle irdelenmeden gündeme gelmiştir. Kuşkusuz bu yoksunlukla ortaya çıkacak olan herhangi bir projeden olumlu bir sonuç beklemek olanaksızdır.

Yüzyıllardır mimarlık üzerine yapılan pek çok tarif üzerinde farklı mecralarda tartışmalar gündeme gelmiştir. Bu tariflerin neredeyse hepsinde, bir yapının veya yapı grubunun inşa edilmesi adına tasarlanması konusu, mesleğin uğraştığı ana mesele olarak kabul görmüştür. Ancak buna karşın mimarın önüne gelen her işi yapmak ve sonucu kendi dünya görüşünün belirlediği vicdani çerçevenin dışında olacağını bile bile bir projeyi tasarlamak zorunda olmadığı unutulmamalıdır. Mimar bazı durumlarda tasarım yapmaktan imtina etmek ve o konunun dışında kalmak özgürlüğünü kullanabilir, kullanabilmelidir. Fener, Balat, Ayvansaray ve çevresine ilişkin proje de benim için bu bağlamda reddedilen, yıllardır anlamaya ve kavramaya çalıştığım dünyanın içinde kendime çizmiş olduğum tasarlayabilme çerçevesinin dışında kalan bir düzenlemedir. Gerek ortaya çıkış biçimi gerekse ele alınışındaki sosyal sorunların oluşturduğu düzlem, yapılacak tasarımın mimari niteliklerinin çok ötesinde sıkıntılar içermektedir.

Tüm bu görüşler doğrultusunda, söz konusu projenin içinde yer almayı reddetmiş olduğumu, öte yandan sözünü ettiğim tüm sorunlara karşın tasarım yapmak yoluyla bu sürecin içinde etkin bir rol alan mimarların bu tavrını benimsemediğimi vurgulamak isterim."

Dernek tarafından yayınlanan, Emre Arolat ile yapılan söyleşiden derlenen basın bülteninin tamamı ise şu şekildeydi:

"Bu proje bize ilk sunulduğu zaman, belediye yetkilileri herkes vardı, 18-20 kişilik bir gruptu. Ben şu soruyu sordum, dedim ki ben bu işin yöntemini anlamadım. Bu bir rehabilitasyon projesi ise ki ben kentsel dönüşüme, İstanbul'un belli bir bölgesinin rehabilite edilmesine karşı duracak birisi değilim, sizin buradaki yönteminizi anlayamadım. Çünkü rehabilitasyon ne demektir, her şeyin daha iyi hale getirilmesi demektir; eğer bana bu projede daha iyi hale getirmek konusunu yöntem olarak anlatamazsanız, bu projeyi de anlatamazsınız...

Bunun üzerine bana dediler ki 'bu bir değer arttırımı yöntemidir.'
- Ne demektir bu; dedim.
- İşte biz orayı alıyoruz, şöyleyken böyle yapıyoruz,
- Peki siz bunu yaparken herhangi bir mutabakatla mı yapıyorsunuz, orada şu anda yaşayan binlerce insanın bu projelerden haberi var mı?
- Yok.
- Peki ne zaman haberleri olacak,
- Bakacağız...
- Peki nasıl projelendireceksiniz burayı bunlar olmadan, proje dediğimiz şey ölçütlerden oluşur, proje geleceğe yönelik bir şeydir ama bütün tertibini geçmişten alır, mevcut durumdan alır. Bunlar olmadan nasıl yapacaksınız?
- Cevap yok...  

Gördüm ki tüm bu konularda hiçbir tespitleri yok. 

Orada hocalar, doçentler, profesörler, danışmanlar, adlarını çok iyi bildiğiniz insanlar vardı. Ben ikide bir söz alıp, belediye yetkilileriyle sürtüşme içine girince en sonunda şu soruyu sordum, dedim ki şunu mu demek istiyorsunuz? 'ey insanlar siz öyle bir yerde oturuyorsunuz ki, burası bir dünya mirası, harika bir yer, siz burayı hak etmiyorsunuz, siz buraya oturmaya muktedir de değilsiniz, o yüzden biz buranın değerini bulması için bir proje yapacağız, siz gidip artık nerede oturursanız oturun, Halkalı Çöplüğü'ne mi gider yer alırsınız, ne yaparsınız bu bizi ilgilendirmiyor ama yeni projeden sonra bizim çocuklar gelecek burada oturacaklar, bunu mu demek istiyorsunuz? Bu projeden anlaşılması gereken bu mudur?' deyince ortam birden bire gerildi, soğuk bir hava esti salonda. Tam bunun üzerine bir de bizim Atölye'den arkadaşlardan birisi 'Ya Emre şimdi bütün bunları boş ver, burada trafik sorunları var, onlara bakalım' deyince öyle sinirlendim ki, şu anda ifade edemeyeceğim şekilde 'başlatma şimdi sen de trafiğinden' gibi bir şey söyledim. Bu arada hala bazı arkadaşların benimle hareket edeceğinden yana umudum vardı. Çünkü bizler yazar çizerken, bir yerlerde affedersiniz fetvalar verirken, işte bu böyle olmalıdır, şöyle olmalıdır derken, gayet sosyal yönelimleri kudretli, hümanist duyguları öne alan şeyler söylüyorduk; şimdi top sahadaydı ve maç başlamak üzereydi, bu maça nasıl çıkacağımız, neler söyleyeceğimiz çok önemliydi. Daha önce bütün her şey hikayeydi. Yazıp çizerken tutunduğumuz hümanist tavrı göstermenin şimdi tam sırasıydı. Bu açıdan arkadaşlarımın da benimle aynı tavrı göstermelerini bekledim, ama olmadı. Şu anda o projede çalışıyor olan, o projeyi gerçekleştiren arkadaşlarla bu yüzden karşı karşıya geldik. En nihayetinde bizim üniversitenin koordinatörü olan profesörle konuştum ve üniversitenin ve arkadaşlarımın bu konuya olan yaklaşımları değişmezse benim bu projede yer almayacağımı söyledim.  

Sonra sadece bu konuyla ilgili biz aramızda bir tartışma günü düzenledik. Ben orada da bu konuyu neden yanlış gördüğümü, neden problemli gördüğümü, sanki hiç bilmiyorlarmış gibi bir kere daha anlattım. Bana verdikleri yanıt şu oldu: 'Emre sen bu konuda çok büyük bir hata ediyorsun, sen iyi bir projecisin, şimdi sen gittin, senin yerine, şu anda adını burada zikretmek istemeyeceğim X şahıs geldi; şimdi proje daha kötüye gidecek ya,' dedim siz aklınızı proje ile bozmuşsunuz arkadaşlar, burada dert mimarlık derdi değil, dert sosyal bir dert burada," dememe rağmen hiç oralı olmadılar, affedersiniz at duvara geri gelsin, öyle bir durum çıktı ortaya. En nihayetinde ben de koordinatöre, kendisiyle çok yakınızdır, bu yüzden beni çok iyi anladığını zannediyorum, 'kusura bakma ben bundan sonra burada olamam, bu insanlarla birlikte bu atölyeyi yürütemem dedim,' ve istifa ettim. Ve bugün maalesef mimarisini kendimin yaptığı, her şeyiyle uğraştığım, müzeleriyle uğraştığım, pek çok şeyini kendimin yaptığı Santral İstanbul Kampüsü'nden içeri bile girmek istemeyecek durumdayım. Çok önemli bir iş için çağrıldığımda ya da zorunlu olarak orada bulunmam gerektiğinde ancak o da istemeyerek, ayaklarım geri geri giderek kampüse gidiyorum...

Bu arada bu konuyu daha sonra mimarlık camiası içinde birçok yerde tekrar gündeme getirdim. Biz mimarların bir derdi var; hepimiz öyleyiz, ben de öyleyim, bunu itiraf etmek durumundayım, biz yapma-etme hastasıyız, böyle sürekli bir şeyler çizmek, yapmak istiyoruz, onu da yapalım, bunu da yapalım, bir açlık içindeyiz ama bunun bir sosyal çerçevesi olmalıdır. Her mimarın kendi içinde bir vicdan çerçevesi olmalıdır, bu projede bu yok. Ne bir sosyal anlayış ne de vicdan çerçeve var bu projede... her yerde bunu anlatmaya çalıştım ve hala anlatıyorum..."
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.