Aslında bütün imajlar insan yapısıdır. Görüntüleri biz yaratırız. (John Berger) Bir resmi, fotoğrafı gördüğümüz zaman, onu, aklımızdaki ilk izlenimler ve kişisel, kültürel filtremizden geçirdikten sonra algılarız. Algı, hem kişisel deneyimler, hem de görüntünün çağrıştırdığı şeylere bağlı olarak değişir.
Fotoğraflar sadece mekanik kayıtlar değildir. Bir fotoğraf aslında, fotoğrafçının sınırsız görünüm olanaklarından seçmiş olduğu bir görüntü ve bunu sunma biçiminden ibarettir. Kısacası, görüntüden ya biz kendi istediğimizi çeker alırız, ya da fotoğrafçı bunu yapmaya çalışır ve biz farkına varırız.
Şehirler ise, sınırsız görüntünün, malzemenin olduğu, kurguya açık mekanlardır. Şehirler, önceleri belgelemek amacıyla fotoğraflandı. 1. ve 2. Dünya Savaşları'nda kentlerde mevcut bulunan önemli yapılar, opera binaları, tiyatrolar fotoğraflanarak arşivlere kaldırıldı. Savaşlardan sonra bu binalar yıkıldı, fakat yeniden yapımları sırasında kaynak olarak kullanıldı. Endüstri, şehre yayıldıktan sonra ise, endüstri yapılarının şehirde belgelenmesi durumu ortaya çıktı ve bu yapılar fotoğraflandı.
21.yüzyılda ise, şehrin barındırdığı binalar, insanlar ve sosyo-kültürel yapılar belirli kavramlar çerçevesinde görüntüleniyor. Belgesel görüntü dışında, fotoğrafçı, şehri kendi bakış açısına göre ele alıp, karşımıza bambaşka bir hikaye çıkarıyor. Görüntüye yapılan müdahaleler ya da mekanı gösterme biçimi", kullanılan açı, renk vs. insan algısına etki ediyor. Bu görüntüler şehirleri farklı algılamamıza yol açıyor.
Şehir görüntüleri üzerinde farkındalık yaratan fotoğrafçıların birçoğu dijital manüpülasyona başvuruyor. Ham görüntünün üzerinde bilgisayarda yapılan müdahalelerle, kentsel mekan yeni bir anlam kazanıyor. Fakat, günümüzde bazı fotoğrafçılar, dijital manüpülasyonu değil, kendilerinin müdahale ettiği, elle ya da seçilen mekana farklı bir açıdan bakarak, hatta iğne deliği kamera kullanarak bu farkındalığı yaratıyor.
Edward Burtynsky
Kanadalı fotoğrafçı, şehirde özellikle endüstriyel bölgelerde çalışıyor. Doğadan dönüşen endüstriyel, atık alanlarını güncel bir bakış açısıyla ele alıyor. Özellikle rafineriler, sanayi alanları, depolama alanları, maden alanalrında çalışıyor.
Aslında ortaya çıkardığı görüntülerin bizim modern var oluşumuzun birer metaforu olduğunu savunuyor. Bu büyük endüstriyel alanlar, hem çekici, hem de korkutucu... Tüketim materyallerimizi kitleler halinde görüntüleyen Burtynsky, dünyanın, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bizim başarılarımızdan dolayı acı çektiğini savunuyor.
Fotoğraflar: http://www.edwardburtynsky.com/
Olivio Barbieri
İtalyan fotoğrafçı Barbieri, çekim sırasında görüntüyü manipüle ediyor. Çekimlerini helikopterden gerçekleştiren fotoğrafçı, bozuk lens kullanarak, büyük kentsel alanlarda maket hissini veren yeni görüntüler elde ediyor. Helikoter yüksekliğinden, çalışan herhangi bir zoom lens ile, görüntü tamamen nettir. Çünkü, alan derinliği yok denecek kaadar azdır. Karede, herhangi bir noktayı netleme seçeneği yoktur. Oysa bozuk lenste, görüntü sadece bir noktada netlenebilir ve bize alan derinliği kazandırır. Barbieri de bozuk lensin bu özelliğinden yararlanarak, gökyüzünden çektiği bu karelerde, bize sanki elle tutulabilen şehir manzaraları sunuyor.
Fotoğraflar: Artnet
Michael Wesely
Weseley de görüntülerinde dijital manüpülasyon kullanmayan fotoğrafçılardan... Kullandığı teknik ise, iğne deliği kamera tekniği. Şehirlerde, hareketin, yapılaşmanın, inşaatların olduğu bölgelerde, belirli noktalara iğne deliği kamera yerleştiren, ve bu kamerayı yaklaşık 3 sene kadar pozlanmaya bırakan sanatçı, sonuçta bu mekanlardaki mobiliteyi ve değişimi işte böyle yakalıyor.
Fotoğraflar: Artnet
Michael Wolf
Wolf, "Yoğunluğun Mimarisi" olarak adlandırdığı bu seride, kentleşmenin en yoğun yaşandığı alanlarda, apartman ve siteleri kitleler halinde görüntülemiş. Bu büyük yığında, artık "ev" kavramının ötesinde, algılarımızı başka kavramların farkına varmaya zorlayan bir estetik var...
Fotoğraflar: Artnet