İKSV'nin düzenlediği bienaller içinde, iki öncekini yani 2005'tekini tek geçerim. Safiye Behar senesi! 9. Uluslararası İstanbul Bienali'nin evsahibi mekânlarından biri de Şişhane'deki Deniz Palas Apartmanı'ydı. Phil Collins'in ‘Gerçeğin geri dönüşü' projesi.
gibi çarpıcı işler sergileniyordu burada, ama bir numara kesinkes en üst kattaki Safiye Behar'dı. Safiye Behar, Musevi bir bar sahibinin, 1890'da Pera'da doğan tek kızıydı. Kadın hakları savunucusu, sendikacı, esaslı bir entelektüeldi. Evliydi, ama bu çok yakından bildiğimiz başka bir erkekle olan yakınlaşmasına mani olamamıştı. Safiye Behar'ın Atatürk ile olan 30 yıllık ilişkisinin telvesi bu odadaydı. Sözde!
‘Safiye Behar'ın anısına' projesinin yaratıcısı Michael Blum, muhteşem bir iş çıkarmıştı. Mektuplar, belgeler, resimler, soyağaçları, rakı sürahisiyle leblebi kasesi, Chicago'daki torunla video kaydı derken, türlü çeşit ayrıntıyı ince ince işleyerek kurguyu, pek çok ziyaretçiye ‘acaba' dedirtecek ölçüde gerçeğe dönüştürmüştü.
2005'teki bienalin en çok konuşulanı işte bu Safiye Behar meselesiyse, ikincisi de onu ağırlayan Deniz Palas'ın bizzat kendisiydi. Çok eskimiş, köhnemiş, ama mihrap değilse de cephedeki fıkırdaklar, içerideki yüksek tavanlar, manzara hâkimiyeti, kartonpiyer inceliği, mesajı veriyordu: Belli ki zamanının namlı apartmanlarındandı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın İstiklal Caddesi'ndeki Luvr Apartmanı'ndan buraya taşınacağını ilk duyduğumuzda bile heyecan yapmıştık, çünkü hem ilk görüşte aşka düşülen bir yapıydı işte, hem de konser salonuyla, restoranıyla, barıyla, koca bir tesis olacaktı.
İnşaat sıradan bir fakirhanede bile büyük patırtı, kaldı ki koskoca (Yedi katın toplamı 4200 metrekare!) bir tarihi binanın (20. yüzyılın başlarında mimar Georges Coulouthros, sesli söylersek Yorgo Kulutros tarafından Art Nouveau stilinde inşa edilmiş) aslına uygun biçimde elden geçirilmesini varın siz hesap edin.
Ofislerini Deniz Palas'a taşıyan İKSV'cilerle Deniz Palas'taki ilk keşif gezimizi yaptık dün. Benzer bir kıskançlık demeyeyim ama gıpta hissini (Burada okumak/çalışmak vardı!) bir de Santralistanbul için duymuşumdur!
İnşaat son hızla devam etmekte ama bu, altınca kattaki restoran (Masaların her biri diğerinden farklı; Borsa'nın işleteceği restoranın dekorasyonunu Loft'ta da imzası olan Nazlı Gönensay yapmış) ve yukarıdaki terasta (Acayip manzarasıyla NuTeras'la yarışır) geçirilecek tatlı gecelerin hayalini kurmaya engel değil!
Girişteki kafe ve tasarım hediyelikler mağazası, birinci kattaki konser/performans merkezi Salon (ayakta 600 kişiye kadar alacağı hesaplanıyor), asma kattaki bar ve yukarıdaki cazibe alanlarıyla görücüye çıkma tarihi 15 Ocak diye belirlenmiş. Ama ofis odalarında bazısı aynen korunmuş, bazısı da tıpatıp yeniden uygulanmış kurabiye gibi kartonpiyerleri ve duvar süslemeleriyle, merkezin dört bir tarafına yerleşmiş güncel sanat eserleriyle şimdiden tavlıyor (Toplam 22 taneler; merdiven boyunca Selim Birsel'in yüzlerce minik tanktan mürekkep başakları sizi takip ediyor, asansörde Canan Tolon'un Changa'dakine benzer camlı, aynalı, ışıklı bir işi var)...
İKSV'nin buraya taşınmasının, nihayet kendilerine ait bir binaya yerleşmelerinden öte, bütün İstanbul üstünde değiştirici, dönüştürücü bir etkisi olacak, bu önemli bir şey.
Hatta şimdiden olmaya başladı bile: Şişhane, vakfın komşuları Big Chefs, Public, Miss Pizza'yla, bir kültür-sanat-tasarım-lezzet-eğlence üssü olma, Meatpacking'imsi bir çehreye bürünme yoluna girdi bile.
Şişhane: 2010'un semti burası olacak.