Haberler

RP'den AKP'ye... İslamcı Belediyeciliğin Ekonomi-Politiği

Tarih: 18 Ocak 2010 Kaynak: Birgün Yazan: Ali Ekber Doğan
Refah Partisi (RP) Mahalli İdareler Başkanlığı'nın 1990 yılı raporuna yazdığı önsözde Genel Başkan Necmettin Erbakan, partisinin belediyecilik anlayışını, inançlı, adil, israfsız, rüşvet ve haksızlığın olmadığı, açları doyuran belediyecilik olarak tanımlıyordu. Mart 1994 Yerel Seçimlerinde Ankara ve İstanbul gibi en büyük ve önemli iki büyük şehri kazanıp, birinci parti olan RP'liler aynı zamanda bugünlere kadar süren İslamcı Belediyecilik geleneğini de başlatmış oldu.

Belediyelere geldikten sonra yaptıkları işlerden -ortak olarak gözlemlenen- bazılarına bakınca nasıl bir belediyecilik anlayışına sahip oldukları anlaşılabilir. Bunları; belediyelerdeki personel giderlerini azaltmak, çalışanların sayısını düşürmek ve onları Hizmet-İş'te örgütlenmeye zorlamak, yerel halkın ortak gereksinimi olan ve belediyelerin yükümlülüğündeki kolektif tüketim hizmetlerini özelleştirerek ya da taşeron firmalara ihale ederek emek ilişkilerinden çekilmek, yoksul mahallelere yönelik yardımları belediye ya da onun paralelinde oluşturulmuş vakıflar eliyle yeniden örgütlemek, İslami rengi yerelliğe ve başkanın kişiliğine bağlı olarak değişmekle birlikte, modern kültür-sanat pratiklerine, yapılarına karşı, yerel halkın geleneksel-kültürel değerlerine hitap eden uygulamalar geliştirmek (iftar çadırı, camilere-yurtlara yardım, sünnet şölenleri, kırsal yaşama, Osmanlı/Selçuklu kent kültürüne ait motiflerin yeniden yorumlanması), kentteki kamusal ve sosyal mekânlara kendi mekân temsillerine uygun anıtlar ve plastik palmiye, portatif şelale gibi kent mobilyaları dikmek, yeni yapılan cadde, sokak, park gibi mekânları buna uygun biçimde isimlendirmek biçiminde sıralayabiliriz.

Dışa Vuran "Rövanşçılık"
1990'lardaki RP'nin yükselişinin de bir parçası olduğu 28 Şubat sürecinde doruğa çıkan laik-İslamcı gerilimi içinde dışa vuran bu rövanşçılık, başlarda temsilcisi olduğu milliyetçi-muhafazakâr kesimler adına, 1994 öncesindeki yönetim anlayışına, onun kadrolarına, 1970'lerden beri bu kentlerde güçlü bir etkisi olmuş sosyal demokrat belediyecilik mirasına karşı bir içerik taşırken, 1995 genel seçimleri sırası ve sonrasında tırmanan gerilim içinde, Ş. Urfa Belediye Başkanı Hasan Hüseyin Ceylan'ın: "Bu vatan bizimdir... Rejim bizim değildir. Kemalizm başkalarınındır... Türkiye yıkılacak beyler!", Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe'nin "Müslümanlar içinizdeki kin ve nefreti eksik etmeyin" sözleriyle ya da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'ın Cevat Örnek'in 'Kubbeler miğfer/Camiler kışla/Müminler asker...' şiiriyle bezenmiş konuşmasıyla kendini dışa vuran İslamcı bir duruşa denk düşen cepheden bir rövanşçılık halini aldı. Erdoğan ve Karatepe'nin cepheden rövanşçılıkları belediye başkanlığından alınıp, hapisle cezalandırılmalarına neden olurken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek her seçimde en güçlü rakibinin soldan olmasından kaynaklı olarak birinci tür rövanşçılığı bir "lütufkâr protesto" biçiminde sürdürdü. Açmak gerekirse, Gökçek'in bu lütufkâr protestosu, bir yandan Türk modernleşmesinin bir zamanlar unutturmaya çalıştığı geçmişi, modern toplumsal ilişkiler ve kültürün gerilettiği geleneksel-kültürel ilişki ve tavırları günümüz koşullarına uygun biçimde geri çağıran bir kültürel mantığı egemen kılmaya girişmiş, bir yandan da her fırsatta emek ve sol karşıtı duruşuyla ne kadar devletçi ve kurulu düzene sadık biri olduğunu göstermeye çalışmıştır.

RP'nin 1994'teki 6 büyükşehir ve 22 il merkezinin belediyesini kazanarak gösterdiği seçim başarısından beri süren 15 yıllık uzun süreyi üç alt dönemde incelemek mümkündür.

1. 28 Şubat'a kadarki RP dönemi
Şevki Yılmaz, Şükrü Karatepe, İbrahim Halil Çelik gibi başkanların erken Cumhuriyet dönemine yönelik radikal eleştirileri, rövanşçı denilebilecek çıkışlarıyla bilinen bu dönemde; belediyelerde kitlesel işçi çıkarmaları, personel sayısının ciddi ölçüde azaltılması, doğrudan veya dolaylı sosyal yardımların ciddi boyutlarda artırılması, kentin kamusal-sosyal mekânlarının yeniden düzenlenerek, İslamcı mekân tahayyülüne uygun mekânlar üretme çabası, bu kapsamda içkili yerlerin kapatılması veya marjinalleştirilmesi, dini mekânların canlandırılıp merkezileştirilmesi, tarikat ve cemaatlerle işbirliklerinin geliştirilmesi gibi uygulamalar söz konusu olmuştur.

2. Fazilet Partisi (FP) dönemi
Yönettikleri belediye sayısının Nisan 1999 seçimleri ardından 16'ya düştüğü bu dönemde belediye başkanlarının daha geri planda kalmayı tercih ettiği, kendisini ve partisini zor durumda bırakacak çıkışlardan uzak durduğu, Türk sağının devletle buluşma noktası sayılabilecek milliyetçi-muhafazakârlığın güvenli limanına çekildiği, işbaşında oldukları belediyeleri özelleştirmeler, ihalecilik, personel sayısını azaltma gibi yollarla tamamen bir hizmet şirketi gibi yönettikleri, toplu konut, gecekondu önleme bölgesi, toplutaşıma gibi sosyal boyutlu işlerden daha da çekildikleri, kenti "kapitalist aklileştirmenin" gereklerine uygun olarak yönettikleri, bir yandan inşaat ve konut sektörlerinin büyüyen talepleriyle dünya kenti olma çabası bir yandan da çekildikleri "liman"ın gerekleri doğrultusunda kentin kamusal mekânlarının, temsillerinin değiştirilmesi yönündeki sosyal mekân üretiminden geri durdukları, personele çeki düzen verme anlamında profesyonelliğin biraz daha önem kazandığı bir dönemdir. İslamcı belediye yönetimleri, 2001 krizine kadar ortalıkta o kadar rahat dolaşamazken, krizle birlikte özellikle büyük boyutlu yardımlarıyla tekrar toplumun karşısına çıkmaya başladılar.

3. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) dönemi
Kapitalist rasyonaliteyle uyumlu olarak, ulusal ve uluslararası sermayenin global kent tahayyülüne uyumlu yatırımlara ve büyük ölçekli kentsel altyapı projelerine yöneldikleri, bunun gerektirdiği nitelikli personeli tutabilmek için personel politikasında daha hoşgörülü ve esnek bir yaklaşım sergiler hale geldikleri görülmektedir. AKP'li döneme kadar İslamcı yönetimler milliyetçi muhafazakârlığın sığ, gerici, farklı olana hoşgörüsüz tavrını sergilemişti. Artık farklı olana, dış seslere, bilgi sahiplerine açık hale geldikleri söylenebilir. Buna karşın, politikaları ve uygulamalarının demokratik anlamda hiçbir kamusal etkiye açık olmadığını da belirtmek gerekir. Bunun dışında, yönetim süreçlerine halkın katılımı ve kentsellik bakımından kamusallığı daha da içeriksizleştirdikleri, modern demokratik değerler ve sosyal-ekonomik haklar bakımından eğreti bir kamusallığa yol açtıkları görülmektedir.

15 Yılın Bilançosu
İslamcı siyaset ve ondan daha büyük bir şey olan İslamcı sosyo-politik hareket açısından 1990'lardan bu yana belediyeleri/kent yönetimlerini elinde bulundurarak:
a) Özellikle yoksullara dönük olarak, geliştirdiği dayanışmacı ilişkilerle ve çok çeşitli sosyal-kültürel etkinliklerle kentlerde gündelik hayatı ve sosyal ilişkileri muhafazakâr bir içerikte yeniden şekillendirmek,
b) Yerelden başlayarak, Türkiye toplumsal formasyonuna yön veren sermaye ve güç çevreleriyle ilişkilerini geliştirip, derinleştirmek,
c) Kendileriyle içsel ilişki içinde bulunan, Anadolu Kaplanları diye bilinen ve MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği), TUSKON (Türkiye Sanayici ve İşadamları Konfederasyonu) gibi kuruluşlarda örgütlü yeni sermaye çevrelerinin palazlanmasına katkıda bulunmak açılarından önemli işlevler görmüştür.
Bütün bunlar ayrıca İslamcıların Türkiye siyasetinde ve yerel siyasette sahip olduğu hegemonya kapasitesini genişleten işlevlerdir. Başka bir deyişle, belediyeler düzleminde kentlere bakarken, kentlerin sosyal ve fiziksel dokusunu yeniden şekillendirirken, kaynaklarını kullanırken, harcarken, bölüştürürken sergiledikleri performans; RP'den AKP'ye İslamcı siyaset açısından Türkiye kapitalist formasyonunun günümüz koşullarında yeniden üretiminin genel çerçevesi olabilecek bir İslami motifli neoliberal altın ortayı (Aristo'nun diliyle aurea mediocritas'ı) yakalamak anlamına geliyordu.

Belediye: Bir Hizmet Şirketi
Kentsel gelişmenin ekonomik boyutunu sosyal boyutunun fazlasıyla önüne geçiren, belediyeyi personel ve mal-hizmet üretimi açılarından olabildiğince küçülten İslamcı kent yönetimleri, kent mekânına değişim değeri gözüyle bakan sermaye yanlısı bir profil çizdi. İslamcıların kentsel politika üretimi sürecinin diğer ucunda, işçi, emekçi ve diğer kentsel alt sınıflara artan yoksulluk yardımlarıyla sürekli ve yakın ilişkiler kurmak, geleneksel-kültürel ilişki ağlarının (hemşerilik grupları, cemaat ve tarikatların) etkinliklerini desteklemek, geleneksel kültürel değerlerle seslenmek vardı. İslamcıların 1994'ten beri yerel iktidara geldikleri, kazandıkları kentlerin büyük bölümünü (araya giren 28 Şubat muhtırasına rağmen) bir daha kaybetmemelerini getiren hegemonya kapasitesindeki genişleme de işte yukarıda bahsedilen çok yönlü altın orta sayesinde mümkün olmuştur.

65 yıllık çok partili dönemin şimdiden dörtte birine (16 yılına) damgasını vuran ve bu süre boyunca kendine has özellikleriyle bir gelenek oluşturan bu kent yönetimi çizgisine nasıl bir ad verileceğine gelindiğinde, başlarda kendilerine verdikleri ve şimdi de zaman zaman dillendirdikleri "İnsaflı-İsrafsız Belediyecilik" ve Sema Erder-Nihal İncioğlu (2004), Tanju Tosun (2004) gibi araştırmacıların "Yeni tür, yerel/alaturka Sosyal Belediyecilik" adlandırmalarıyla karşılaşıyoruz. Birincisinin gerçekliğini uzun boylu tartışmaya gerek yok ancak bu "sosyal belediyecilik" iddiasına ilişkin bir şeyler söylenmeli...

RP'den AKP'ye varıncaya kadar bu belediye yönetimleri sosyal bir anlayıştan uzaktılar. İslamcı belediyeler bir yandan düzenli, güvenceli işlerde çalışan emekçilerin geçimini pahalılaştırırken, elindeki fonların bir kısmını işsiz, bakıma muhtaç, düşük gelirli kent yoksullarına yardım biçiminde dağıtarak kentsel işgücünün yeniden üretimini esasen iki boyutlu biçimde örgütlemişlerdir. Yoksula yardım faaliyetlerini kurumsallaştırdıkları için bunlara sosyal denilmesi kavramın ethos'una, tarihsel içeriğine aykırıdır. Çünkü, bu sosyallik toplumdaki ikincil bölüşüm ilişkilerine beledi hizmetler yoluyla müdahale ederek, kentsel yaşam maliyetlerini ucuzlatarak, yeniden üretim süreci açısından dolaylı ücret yaratan bir biçimde, sosyal adalete hizmet eden bir işlev görmemiştir. Dolayısıyla İslamcı çizgi 15 yıldır elinde bulundurduğu belediyeleri birer hizmet şirketi mantığıyla yönetirken, belediyeciliğin ekonomik boyutunu ön plana çıkaran bu anlayışa, "Neoliberal İslamcı Belediyecilik" demek daha uygun gözükmektedir.

İki Farklı Yüz ve Gerileme
Dini ve kültürel değerlerin, geleneksel ilişki ağlarının ön plana çıkarıldığı bu yeniden üretim dizgesi içinde yoksullara, emekçilere ve küçük burjuva kesimlere taşra muhafazakârlığını sürdürür gözükürken, sermaye kesimlerine küreselleşmenin gereklerini yerine getiren bir kapitalist aklileştirmeyi benimsediklerini gösterdiler. Bu sayede hem zenginlerin hem de en yoksulların yaşadığı mahallelerde yüksek oranlarda oylar alan AKP'nin 29 Mart seçimlerinde en alttakiler ve en üsttekilerin yaşadıkları mahallelerden aldıkları oy desteğinde belli bir gerilemenin başladığı görüldü. Ki bu da yeni bir yazı konusu anlamına geliyor...

Kaynaklar:
Erder, S. Ve N. İncioğlu (2004) "Yerel Politikanın Yükselişi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deneyimi (1984-2004),
S. İlkin, O. Silier, M. Güvenç (Ed.), İlhan Tekeli İçin Armağan Yazılar, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2004.
Tosun, T. (2004) AKP ve İngilizlerin üçüncü yolu,
Radikal 2, 21 Mart.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.