Haberler

Birlikte çalışmak, üretmek, bölüşmek... Evet, bir sual de şu: Birlikte nasıl eğlenirler?

Tarih: 1 Mart 2010 Kaynak: Radikal Yazan: Hakkı Devrim
Büyükdere Caddesi'nden (Maslak'tan) geçerken bazen, sanki gözlerim bir görüntünün fotoğrafını çekip, bir süre bana yalnız onu gösteriyor. Bir gökdelenler korusu. Bakarken huzurum kaçıyor. Belki de hayranlık duymak gerekir. Hayır, ben bir yabancılaşma duygusuyla tedirgin oluyorum.

Mecidiyeköy'den geçerken, E-5 ve TEM otoyollarından gazeteye gidip gelirken de benzer anlar yaşadığım çok oluyor. İşi filozofluğa vurarak:
- Aslında şaşılacak bir tarafı yok, şikâyet ettiğim bu duyguların, düşüncelerin, diyorum. Bunlar biraz da yaşlıları sakınmak için böyle yapılıyor. Yeni binalar ve benzer değişiklikler sayesinde yaşadıkları, bildikleri şehri tanıyamaz hale gelsinler ve sonsuza gidiş biletleri kesilince, bir sevgiliden ayrılıyoruz diye, yani yok yere üzülmesinler, diye...
Alıştığımız şehir görüntülerindeki değişmeleri daha iyi fark edebilmek için, bazen rahmetli babamın gözüyle (görmeye değil de) hatırlamaya çalışırım şehirden tipik görüntüleri. Dört beş yıldır, zaten daha dikkatli bir seyircisi oldum İstanbul şehr-i şehîri'nin.

Babam öleli 41 yıl oldu. İstanbul ve çevresinde, birlikte geçirdiğimiz günlere, yaşadığımız yıllara, hadiselere, oturduğumuz semtlere dair neler neler konuşurduk. Hele o benim yanımda oturmuş, arabada ikimiz, şehir içinde yalnız dolaştığımız günler.
O hayattayken Boğaziçi Köprüsü yoktu mesela; 37 yaşını yeni doldurdu ilk Boğaz köprümüz.
Levent civarında çok katlı binalar da yoktu. Dördüncü Levent'in, Büyükdere Caddesi'ndeki büyükçe (yani 8/10 katlı) bina, yıllar yılı maili inhidam («göçebilir») gerekçesiyle boş kaldı. Birinci Levent'in karşısında büyükçe binalar vardı: Apa Basımevi, Eczacıbaşı, Roche binalarını hatırlıyorum. Beş katlısı yoktu gibi geliyor bana!
Londra Asfaltı dediğimiz, yan yana üç otomobil sığmaz bir asfalt yoldu nihayet. E-5 yolunda, babamın bildiği yüksek binalar, Merter'de yeni yapılan, bilemediniz 7/8 katlı apartmanlardı. Bakırköy'ün yanıbaşında Ataköy'ün 8/9 katlı binaları bize ilkin, New York gökdelenleri gibi görünmüştü.
Etiler semti, Demokrat Parti iktidarı yıllarının şehirleşme hamlelerinden biriydi. Orada üç katlı bir bina yoktu sanırım.
Çamlıca'ya çıkardık. Silivri'ye, Büyük Çekmece'ye giderdik. Şile, Kilyos gelişmiş kasabalardı. Yüksek binalar olmadığı gibi, bugünün göz kamaştıran siteleri, alışveriş merkezleri de yoktu. Hastahane denince akla Cerrahpaşa, Guraba, Bakırköy'deki Akıl hastaneleri gelirdi.
Stadyumlar vardı. Babamla futbol maçlarına giderdik.
Ondan ötesi babamın değil, daha çok büyükbabamın bildiği İstanbul'du. Direklerarası eğlenceleri, Galata meyhaneleri, Beyoğlu'nun büyük otelleri (topu topu üç taneydi onlar da: Tokatlayan, Park Otel, Perapalas; İstanbul tarafında da Çiçek Palas) ve barları, gazinoları, sinemaları...

İstanbul'un ailece gidilen dinlenme, eğlenme mahallerinde kılavuzumuz halamdı.
Çayır diye anılan mesireler vardı. Kuşdili, Beykoz, Göksu... Mecidiyeköy'ün meyve bahçeleri. Bunlar unutuldu. Plajlarda ciddî bir gelişme olmadı.
Kadıköy tarafında bahçeli evlerin yerini 8/10 katlı apartmanlar aldı.
Adalarda ne değişti, farkında bile değilim. Kimbilir kaç yıl oldu ben adalara gitmeyeli. Her yaz, lisedeyken denize ilkin Heybeli'de Çamlimanı'nda girerdik.
Aklınızdan geçeni bilmiyorum sanmayın:
- Sizin de İstanbul'un tadını çıkardığınız söylenemezmiş, diyorsunuz değil mi?
Pekâlâ! Ben de size, bugünün gençlerine sorayım daha çok:
- Siz ne yapıyorsunuz? Bugünün İstanbul'unun tadını nerelerde, nasıl çıkarıyorsunuz?
Hafta sonu «Nereye?» deyince, «Âlemlere!» diyor torunlar.
Âlemlere de gidilmiyor, karışılmıyor da, nedense akılıyor. Argo'daki anlamına baktım, «Çekip gitmek, savuşmak, ortadan kaybolmak» demekmiş.
Âlemlere nasıl akıldığını merak etmiyor, değilim. Yazık ki bugüne kadar bir teklif eden de olmadı.
Ne tahmin ediyorsun, mu diyorsunuz?
Sanki gittikleri yer, pek değişmedi gibi geliyor bana. Merkez nokta gene Galatasaray galiba. Çiçek Pasajı değil de, biraz aşağısı. Neydi adı, iki taraflı meyhanelerin bulunduğu sokak...
Galatasaray Lisesi'nin altında, hamamın karşısı gibi bir tür lokaller var. Geçen yıllardan birinde bir gece Perihan götürdü bizi, Parmakkapı'da bir apartman katına. İçkili lokanta olmuş. Buna benzer yerlerde buluşup içiyorlar galiba.
Boğaz'da, Kuruçeşme'de de bir yerler vardı. Size cevap verirken fark ettim ki, çocukların aktığı âlemler hakkında bilgim olmadığı kadar, ciddî bir merakım doğrusu herhangi bir endişem de yok.
Yaşıtlarıma değil de gençlere söylüyorum galiba. Bilir misiniz, ki ben bu yazıyı «Çocuklar kıskanmıyorum, ama size gıpta ettiğimi de saklayacak değilim» diye noktalamak isterdim.
Bakın olmuyor.
Bir arada yaşamayı pek de başaramıyoruz ya (ki ben bunu kendimce «Çünkü hâlâ göçerlikten yerleşik düzene geçmeyi beceremedik» diye izah edebildiğimi sanırım), birlikte hareket edebilmek, toplum hayatının birlikte bulunmaktan, çalışmaktan, dövüşmekten daha öte bir aşaması anlamına geliyor.
Ve birlikte eğlenmek bütün bunlardan sonra erişilebilecek bir meziyet niteliği kazanıyor.
Nasıl yaşıyorlar? Nasıl üretiyorlar? Birbirine muameleleri nasıl? Aile kurumu ve uzun süre aynı çatı altında yaşama düzenleri nedir? Ürettiklerini aralarında nasıl bölüşüyorlar? Sağlık gibi, eğitim gibi alanlarda başarılı sayılırlar mı? Toplumlarında kadının, çocuğun, yaşlıların, muhtaçların durumu nedir?
Evet, fikir edinmek için topluma dair bilmeniz gerekenler öncelikle bunlar.
Ama kesin bir sonuca varmadan önce, bence:
- Bu insarlar zarurî ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bir araya gelip nasıl eğleniyorlar, sualinin cevabını da bilmek lazım.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.