Haberler

Biz Türküz, onarırken yıkarız

Tarih: 28 Nisan 2005 Kaynak: Akşam Yazan: Mehmet Kenan Kaya

1993 yazıydı. Bunaltıcı bir yolculuktan sonra görkemli bir taçkapının önünde durduk. O, 700 yıldır oradaydı ama biz ilk kez bakıyorduk. Gölgesi ilk kez üzerimize düşüyordu.

O gün, bir sanat tarihi öğrencisi olarak taşın da bir 'dil'i olduğuna inandım. Taş duvarlara işlenmiş harfler, çiçekler; sadece harf, sadece çiçek değildi sanki. Tesir-i sihirkari mi denir, bir büyü etkisiydi işte.

Ben Divriği Ulucami'ni hep o göz kamaşmasıyla hatırladım. Taşı hamur gibi yoğurup, akıl oyunlarıyla işleyen taş ustalarının çekiç seslerini duymaya çalıştım hep. Rüzgarlar, yağmurlarla aşınmış yerlerini unuttum. İstedim ki, yapıldığı günkü kadar 'kusursuz' kalsın belleğimde.

Bir başyapıtı anlamak bu kadar zor mu?
Şimdi hemen söylemeli: Türkiye, dünya sanat tarihinin en önemli yapılarından biri olan Divriği Ulucami'nin kıymetini hiç bilmedi. Daha kötüsü, anlamadı da. Mesela Mimarlık Tarihçisi Doğan Kuban 'Divriği, Selimiye Camii kadar önemli bir yapıdır' dediğinde birçok Batı budalası, hocanın söz oyunu yaptığını sandı. 'Divriği Mucizesi'ni yazdığında ise abarttığını...

Oysa Divriği, gerçekten Selimiye kadar özgün ve ihtişamlı, bir mucize kadar gerçeğin ötesindeydi. Ama bugüne kadar, Kuban Hoca gibi birkaç sanat ve mimarlık tarihçisi dışında kimsenin umurunda olmadı. Hepsi bir Rönesans heykeli kadar önemli cephe süslemeleri bakımsızlıktan döküldü; hat sanatının başyapıtları arasında yer alan kitabeleri silindi. Minber kapıları, kitabeleri çalındı. Bilim adamlarının önerdiği koruma tedbirlerine, alternatif müze projelerine kimse kulak asmadı.

Şimdi ise onu daha büyük bir tehlike; cahilin cesur elinin değeceği bir felaket bekliyor: 'Eksiltme yöntemi'yle yapılacak bir restorasyon. Sanki Divriği, sonradan görme bir gecekondu zengininin mahalle arasına yaptırdığı bir mescit; UNESCO'nun koruma çağrıları falan da boşa üflenen bir düdük-müş gibi. Hoş, ölünün arkasından konuşmayı bile ayıp sayan ama buna rağmen paşa mezarlarını çöplüğe dönüştüren bir 'oluşum'dan daha fazlasını beklemek de beyhude ama... Ben yine de söyleyeceğim: Kuban Hoca, bu ay Yapı dergisinde yayımlanan yazısında Divriği konusunda biraz bilgisi olan bütün aydınları göreve çağırdı ve 'Taş oymalarıyla Partenon frizleri, Bergama altarı heykelleri düzeyinde ve onlardan daha da zor koruma objesi' olan camiyi üç otuz para uğruna yok etmemek için ulusal bir kampanya başlatılması gerektiğini söyledi.

Ucuza onaralım ayran içip kutlarız
Ama bence yazının en çarpıcı yanı, hocanın camiden 'Ömrümün kırk yılını verdiğim Divriği' diye söz etmesiydi. Çarpıcı diyorum, çünkü her şeyin bu kadar hızlı aktığı bir çağda, bir 'taş yığını'na 40 yıl adamak garip karşılanabilir... Ama 'uygarlık' denilen şey de bu 'garip'liği içselleştirmektir sonunda.

Divriği de, Talat Paşa ve arkadaşlarının çöplüğe dönüşen mezarları da gösteriyor ki, bir dolu saçmalığı norm haline getiren Türkiye, taşı toprağı sevmek için biraz daha bekleyecek. 'Benim yüreğim taş / Bedenim kal'adır' beytini birçok taş eriyene, birçok kale yıkılana kadar anlamayacak, anlamamak için direnecek. Okur-yazar bürokratlarsa, Kuban Hoca'nın dediği gibi anahtar teslim restorasyon yapıp, üzerine bol köpüklü ayran içecekler... Bir süre daha.

Sonra... Ya aklımız başımıza gelecek ya da 'taş yığını' sandığımız şeyler arasında yaşayıp gideceğiz.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.