Haberler

Talihsiz ve tarihsiz bir şehir

Tarih: 8 Nisan 2010 Kaynak: Zaman Yazan: Beşir Ayvazoğlu
Yıllar önce, çeşitli vesilelerle Erzurum'a giderken bir kere otobüsle, birkaç kere de trenle içinden geçmiştim, o kadar. Açıkçası, on gün öncesine kadar, son zamanlarda gündemden hiç düşmeyen Erzincan'ı görmek nasip olmamıştı.

Ama çocukluğumuzda, Erzincan, bizim evde, ismi en çok zikredilen şehirlerden biriydi. Annem, 1939 kışında yaşanan korkunç zelzelenin Zara'da da şiddetle hissedildiğini, o tarihte henüz bir buçuk yaşında olan ablamı evimizin yıkılan duvarlarından birinin altında kalmaktan son anda nasıl kurtarıp kendini can havliyle dışarı attığını, kışta kıyamette nasıl bir yaşama savaşı verdiklerini ağlayarak anlatır dururdu. 1992 depremi sırasında da ağabeyim Erzincan'da oturuyordu. Bu sebeple, Erzincan Üniversitesi Tarih Kulübü ve Erzincan Öğretim Elemanları Derneği tarafından bir konferans teklifi aldığımda hiç nazlanmadım.

İstanbul'dan havayoluyla bir buçuk saatten fazla bir sürede ulaşılabilen Erzincan'ın zor bir havaalanı var; uçaklar dağların arasından dolaşa dolaşa, son derece dikkatli ve temkinli bir şekilde iniyor. İnişe geçildiği anons edildikten sonra aşağı yukarı bir saat daha uçtuk. Benim Erzincan'a gittiğim günün ertesinde havaalanı tadilat çalışmalarına başlanacağı için uçuşlara kapatıldı. Bu yüzden İstanbul'a Sivas'tan döndüm. Anlaşılan, Erzincanlılar, uzunca bir süre Sivas ve Erzurum havaalanlarını kullanacaklar.

Erzincan, Munzur ve Keşiş dağları arasında göz alabildiğine uzanan bir ovada kurulduğu için dümdüz, deprem tehlikesi yüzünden fazla kata izin verilmediği için yatay gelişen, yerin altı ne kadar öfkeliyse, üstü o kadar sakin, köklü bir "bir arada yaşama" pratiğine sahip olmakla beraber beşerî dokusuyla ülkede kaos çıkarmak isteyenler için iştah kabartıcı, bu sebeple galiba pilot bölge olarak seçilmiş bir şehir... Yeni yeni binalar, geniş ve dümdüz caddeler, rahat bir trafik... Nüfusu seksen bini biraz geçen şehir, temeli 1976 yılında açılan Meslek Yüksekokulu'yla atılmış olsa da, esas itibarıyla 2003 yılında kurulan ve 2004-2005 öğretim yılında öğrenci almaya başlayan Erzincan Üniversitesi sayesinde canlılık kazanmış. -Unutmadan kaydetmeliyim: Üniversitede herkes, çok sevdikleri Rektör Prof. Dr. Erdoğan Büyükkasap'ın bir türlü anlam veremedikleri intiharı yüzünden son derece üzgündü.

Aynı gün, üniversitede son derece dikkatli, heyecanlı ve öğrenme aşkıyla dolu bir öğrenci topluluğuna edebî eserde yazarın biyografisinin nasıl takip edilebileceği konusunda bir saat kadar konuştum. Konuşmanın sonunda öğrenciler tarafından sorulan zekice soruların bende taşra üniversiteleri hakkındaki kanaatimi gözden geçirme ihtiyacı yarattığını söyleyebilirim.

Konferanstan sonra kısa bir Erzincan turu yaptık; önce ismiyle müsemma bir tepe olan Esentepe'ye çıkarak şehri kuşbakışı seyrettik, sonra ismini çok lezzetli bir maden suyundan alan Ekşisu mesiresine gittik. Oradan da eski Erzincan'a...

Fotoğraflara bakarak hüküm vermek gerekirse, kalesi, camileri, hanları, hamamları, Sultan II. Abdülhamid devrinde yapılmış kışla, hükümet konağı gibi kârgir binaları ve çoğunun yığma kerpiç binalar olduğu anlaşılan evleriyle tipik bir Anadolu şehri... Bir zamanlar capcanlı bir hayatın yaşandığı bu güzel şehrin kurulduğu bölge şimdi dümdüz bir araziden ibaret. Bu işte bir tuhaflık var; çünkü depremden sonra çekilen fotoğraflarda önemli binalardan çoğunun yıkılmadığı, sadece hasar gördüğü anlaşılıyor. Şehri bugünkü yerine taşıma kararı verilince eski Erzincan kendi kaderine terk edilmiş ve ayakta kalan binalar zaman içinde ya kendiliğinden yahut insan eliyle yakılarak yok olmuş. Mesela İzzet Paşa Camii ve kışla binaları... Bugüne ulaşabilen iki bina var; biri depremden kısa bir süre önce Almanlar tarafından yapılan gar binası, diğeri ise yakın zamanda el atılmazsa diğerlerinin akıbetine uğrayacak bir hamam...

Öyle anlaşılıyor ki, devlet depremden sonra eski Erzincan'ı tamamen gözden çıkararak tarihsiz bir Erzincan yaratmış. Nasıl bir kafadır bu?

O günün akşamı, genç belediye başkanının da katıldığı bir sohbet toplantısında bu konuları konuştuk. Başkanın hayalinde, kısa bir süre önce gördüğü ve hayran olduğu Amasya Maketi gibi bir eski Erzincan maketini yapmak...

Erzincanlı aydınlar, şimdi tarihsizliğin ve kimliksizliğin sancısını çekiyorlar. Kısa bir süre önce Ömer Dinçer Kılıç tarafından açılan "Anılarla Erzincan" sergisi bu sancının bir ürünü olsa gerek. Geleneksel Erzincan yemeklerini yaşattığı Çırahane adlı lokantasını adeta bir Erzincan müzesi haline getiren Cengiz Bahşi'nin hediye ettiği "Anılarla Erzincan" kitapçığı bu serginin kataloğu imiş. Dostlarım bu fotoğrafları aslında ilk defa eski ordu komutanlarından olan Erzincanlı İsmail Hakkı Akansel Paşa'nın yayımladığını söylediler. Akansel Paşa'nın bir de Eski Erzincan'da Tarihî Kışla ve Askerî Yapılar adlı kitabı var.

Evet, Erzincan'da dopdolu bir gün yaşadım ve yeni dostlar edindim: Erol Kaya, Fikret Uslucan, Selçuk Çıkla, Cem Şems Tümer... Hepsi de sahalarında çok başarılı olan bu akademisyen dostlara misafirperverliklerinden dolayı müteşekkirim.

Velhâsıl, yurdu gezmek güzel...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.