
İstiklal Caddesi Yeşilçam Sokak'taki, 20 yıldır İstanbul Film Festivali'ne ev sahipliği yapan Emek Sineması'nın da bulunduğu Cercle d'Orient binasının cephesinin korunarak, yıkılıp yerine bir alışveriş merkezi yapılacak olması gündeme bomba gibi düştü. Proje kapsamında Emek Sineması'nın yıkılacak olmasına karşı yaş, meslek tanımadan bütün sinemaseverler tepkilerini dile getirecek platform oluşturdular, imza kampanyası başlattılar. Bu çabanın nasıl bir sonuç getireceği, şu an sinemanın bulunduğu durum ile ilgili söz sahibi kurumlar olan Emekli Sandığı, Beyoğlu Belediyesi ve Turkmall'un ikna olup olmayacağını zaman gösterecek.
Kesin olan bir durum var ise yapılacak yeni komplekste "Emek Sineması"ymış gibi yapacak olan, monte edilmiş sinemanın kimseyi tatmin etmeyeceği.
Mimarlar Odası'ndan Mücella Yapıcı ile alınan yıkım kararı ile dikkatleri üzerine çeken Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ve sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan 7 Nisan Çarşamba gübü NTV'de yayınlanan "Günlerin Getirdiği" adlı programının konuğu olarak konuyu masaya yatırdılar.
Programda şunlar konuşuldu:
"Mirgün Cabas: İstanbul Beyoğlu'ndaki Cercle d'Orient içinde Emek Sineması'nı da barındıran tarihi bir bina. Binanın yıkılıp cephesi korunarak yeniden yapılması söz konusu. İçindeki Emek Sineması İstanbul'daki tüm sinema severlerin çok iyi bildiği, sevdiği hem mimari hem de kültürel değeri olan bir salon. Yeniden inşası sırasında Emek Sineması yerinden olacak ve binanın üst katına taşınacak. Kimileri bunu Emek Sineması'nın aynen korunması olarak adlandırıyor, kimileri içinse bu kabul edilemez bir ihanet. Konuyu iyi bilen 3 isim bizimle. Beyoğlu Belediye Başkanı, Ahmet Misbah Demircan; Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı ve sinema yazarı Alin Taşçıyan.
Gelirken siz yanınızda bir takım panolarla geldiniz. İsterseniz bize burada ne yapılacağını anlatın. Sonra biz bunun üzerinden bu yapılan hakkında birtakım değerlendirmeler yapalım.
Ahmet Misbah Demircan: Şunu ifade etmek lazım. Beyoğlu gerçekten kültürün, sanatın, tarihi binaların çok olduğu bir mekan. Biz belediye olarak bütün bu mirası korumaya gayret ediyoruz. Burada belediye başkanı olarak bulunuyorum. İşin anıtlar kurulunda bu teknik işleri takip eden mimarlarımızın, hocalarımızın kararlarına saygılıyız. Ben sadece Beyoğlu'nda bunlar bana sorulduğu için anlatmak amacıyla konuşacağım.
MC: İşin sahibi değilim ama savunucusuyum mu diyorsunuz?
AMD: İş bina restorasyonuna girince mimarların pozisyonuna girmemem lazım, kendi pozisyonumu çok doğru tanımlamam lazım.
MC: Ama bu siyasi bir karar. Bir siyasi otorite bu kararı alıyor, hükümet de bu kararın arkasında duruyor.
AMD: Hayır böyle değil.
Hakkı Devrim: Yani idari değil ki ağır sorumluluk siz de olsun.
AMD: Aynen öyle. Bir bina restorasyonu yapılıyor. Bunu yapan bir müellifi var. Bu müellif gidip Anıtlar Kurulu'na başvuruyor. Anıtlar Kurulu ona şöyle yap, böyle tamir et diyor ve şu an o kararlar tartışılıyor.
MC: Ama siz de bunu destekliyorsunuz.
AMD: Ben yapılmasını destekliyorum. Yoksa mimarların kendi aralarındaki tartışmaların tarafı değilim.
MC: Bunun bu şekilde yapılmasını destekliyor musunuz?
AMD: Biz Anıtlar Kurulu'nun bütün kararlarına uyarız. Bizim orada başka bir seçeneğimiz yok.
MC: Başka bir proje verilmiş olsa onu da destekleyecektiniz.
AMD: O da, ne çıkarsa.
MC: Peki sizin bu böyle yapılmasın da şöyle yapılsın diye bir fikriniz var mı?
AMD: Hayır.
MC: Peki, bize anlatır mısınız ne olacak?
HD: Karar noktası orası değil.
AMD: Karar noktası Anıtlar Kurulu.
Mücella Yapıcı: Önce Bakanlar Kurulu. Yenileme alanı ilan ettiği için.
HD: Şehr-i İstanbul olduğu için.
AMD: Şöyle izah edeyim. Burası İstiklal Caddesi. Bu caddenin hemen üstünde Cercle d'Orient diye bildiğimiz bir bina, yaklaşık 1.500 metrekare. Bu bina 1884'de büyük kulüp olarak yapılmış. Altına dükkanları üstüne oyun alanları, eğlence mekanları. Hatta en üst katında otel de yapılmış, insanlar konaklasın diye. O zamanın mantığında bir kulüp binası, ama ticareti var konaklaması var. Şurası Yeşilçam Sokağı, buraya daha sonra Melek Apartmanı, daha sonra İskentini Apartmanı yapılmış. 1920'lere gelince İpek Sineması yapılmış. Bundan 4 yıl sonra da bu binaların otoparkı gibi olan alana Emek Sineması salon olarak yapılmış. Şu gördüğünüz alan tamamen bugünkü SGK'ya ait. 1970'lere gelindiğinde İpek Sineması'nın sahibi İpek Sineması'nı kapatmış, burayı bir kumaş fabrikası olarak kullanmış. Sonra 40 yıl evvel bir yangın çıkmış, bu yangında burası yanmış, bu binayı da etkilemiş, bu bina boş kalmış.
Emek Sineması 1920'lerde yapıldığında bu Melek Apartmanı'nın giriş katını kesmişler, fuaye yapmışlar.
MY: 1923.
AMD: Dolayısıyla bu bina tek kullanılan bina, çevresindeki diğer binaların çoğu boş. Buranın restorasyonu bir bütün olarak yapılıyor. Bizim belediye olarak derdimiz şu: Şu gördüğünüz Yeşilçem Sokağı'nda Yeşilçam Ödülleri'ni veriyoruz. Yeşilçam ödüllerini verirken de bir hayalimiz vardı. Nasıl ki Los Angeles'ta starların ayak izleri var yerde, orada tarih var. Emek Sineması da çok kıymetli, Yeşilçam'ın da bir kültürü var. Bu külliye komple restore edilsin de bunu kim restore ederse etsin, neticede burası kültür mirası olarak yine sinema olarak, yine kültür başlığı altında bir işletmeye açılsın. Bizim belediye olarak yanında durduğumuz konu bu. Burada tartışma nereden çıkıyor? Burayı bir firma kiralamış 1990'larda. kiralayan firma da yap-işlet-devret diye kiralamış. 10-15 sene evvel bir proje yapmış, sunmuş.
MY: 1993'de.
AMD: Proje iptal edilimiş, daha sonra tekrar hazırlamış projeyi. Kurula getirmiş. Kurulda konuşuluyor tartışılıyor. Ve şöyle mi yapılsın böyle mi yapılsın tartışmaları yaşanıyor. Bu tartışmaları biz de anlamaya çalışıyoruz. Belediye Başkanı olarak ben de bunları anlamaya çalışıyorum.
Cercle d'Orient İstiklal Caddesi'nde en uzun cephesi olan binadır. Şu ara sokağı böyle görünüyor. Yanında tarihi binalar.
HD: Arada bir not düşelim mi? Şu gördüğümüz ada, emlakçı ağızıyla İstanbul'un bonfilesidir, filetosudur. Akıl almaz değerde bir yer.
Uygulanması düşünülen proje
Kaynak: Emek Sineması Yeniden
AMD: Şu tabloda restorasyon yapıldıktan sonraki halidir.
MC: Peki siz niye karşı çıkıyorsunuz buna?
MY: Peki bu proje nedir? Proje budur.
AMD: Yeni yapılan kütle şu.
MY: O zaman sizin de projeden bihaber olduğunuzu düşünüyorum.
HD: Mücella Hanım bu nedir o zaman?
MY: Bu kurul tarafından onaylanan ve Beyoğlu Belediyesi'nin, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun, Büyükşehir Belediyesi'nin ve hatta Turizm Bakanlığı'nın birlikte önerdiği ve onaylanan avan projedir. Bu resmi bir belge.
MC: Sizin gösterdiğiniz projeyle bunun arasında ciddi bir fark var. Sizinki galiba biraz alt açıdan çizildiği için üzerindeki kutuyu biz göremiyoruz.
MY: Hatta yeni uygulama projelerinde bu kot biraz daha düşüktür. Yeni uygulama projelerinde yandaki yine bir yenileme alanı, kıyamı diyorum ben, Erdoğan Demirören'in Saray Sineması yerine yapılan binanın kotuna getirilmiştir. Çünkü önerilen projede altında 6-7 kat alışveriş merkezi var. Emek sineması 8. kata, en üst kata taşınıyor.
HD: Ben arada iki hanımefendiye bir sual sormak istiyorum. Sinema kavramı ihtiyaç olarak, tatmin şekli olarak hiç değişmedi diyebilir miyiz? Ben küçük küçük salonlara giriyorum artık. Çok tutulan bir filme gittik, götürdüler beni. Büyük bir alışveriş merkezine gittik, biz giden 5 kişiydik, bir hanım daha geldi 6 kişi seyrettik. Ben ömrümde hiç böyle bir sinema seansı görmedim. Bu değişiyor.
Alin Taşçıyan: Böyle bir süreç yaşandı. Sinema salonları dünyanın her yerinde bir dönem küçüldü. Çünkü üretilen film sayısı arttı. Dolayısıyla gösterilen film kopyası başına izleyici sayısı düştü. Ama bir yandan da salon sayısı arttı, dolayısıyla salonlar küçülmekle birlikte daha küçük, daha çok sayıda salon, daha çok film izleyiciyle buluşma olanağına kavuştı.
HD: Artık gazetelerimiz gibi, tıpkı mağazalarımız gibi aynı yerde isteyenin gidebildiği 7-8 film olsun da isteniyor.
AT: Ama şu an bir değişim yaşanıyor. Bu dönem bitti. Artık küçük salonların devri kapandı. Artık her şey dijital gösterime geçti ve sinema bütün dünyada dvd'lerle, televizyonlarla, dijital yayınlarla, hatta uydudan gelecek internet yayınlarıyla, bütün bunlarla rekabet etmek için yine büyüyor. Bundan sonra 3 boyutlu gösterimler dönemi. İmax tekrar kıymete bindi biliyorsunuz. Çok büyük ve çok yüksek kaliteli imaxlar, imax'in 3 boyutluları ve insanlara eski sinema zevkini yaşatan, dolayısıyla bir sosyal etkinlik olarak bir sinemayı destekleyen yapıya geri dönüş başladı. Bu cep sinema devri bitmek üzere. Artık bunları evde izleriz, büyük ekranlar her yanı kapladı. Bundan sonra yine büyük, görkemli, hoş salonlara gideceğiz ve evde izlemeyeceğimiz kalitede film izleyeceğiz.
HD: Bir taraftan da öbürü hızla ilerliyor. Herkes evinde izliyor. Şu da bir gerçek. Sinema televizyonla rekabette tereddüt etti, tıpkı gazeteler gibi. Biraz sonra anladı ki çıkar yol işbirliğidir. Gazeteler hala anlayamadılar. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Bütün evler bir anlamda küçük sinema salonlarına dönüştü.
MY: Burda şöyle bir mantıki hata var. Ben odanın yenileme kurulu gözlemci üyesiyim, genel sekreteri değilim. O yüzden çok yakından biliyorum bu süreci. Proje ilk getirildiğinde bu gerekçeyle getirildi, artık büyük salonlar iş yapmıyor, küçük sinema salonları yapacağız diye. Fakat Emek Sineması tekrar 8. katta kopyası yapılacak bir hale getirildi. Şimdi bu mantıken de kendi içinde çelişiyor. Bütün sanatçılarla konuşun, bugün İstanbul'da bir operet sergilemeye kalksanız bir sahne bulamazsınız. Ve bu Emek Sineması 20 yıl İstanbul Film Festivali'ne ev sahipliği yapmıştır. Bazı binalar ticaret böyle istiyor diye de yıkılamazlar. Bazı eserler bütün evrensel koruma yasalarına göre de yerinde korunmalıdır
HD: Yani şunu mu istiyorsunuz, Emek sinemasını Paris Opera Binası gibi koru mu diyorsunuz?
MY: Aynen öyle diyorum.
HD: Paris Opera Binası'nı yapana benzer bir ecdat lazımdı ama.
MY: Şimdiki ecdadımızda 8 kat yukarı çıkıyor. Bir yangın çıksa. Siz yukarı 1 yeni salon, 5 tane de Emek'in kopyasını yapıyorsınuz ki bu kültüre karşı çok tuhaf bir tutum, adını koymak istemiyorum. 5 tane sinemayı yapıyorsunuz 8 kata, bir yangın çıktığında iki tane zavallı yangın merdiveninden başka alınacak bir tedbir var mı?
HD: Başkan şu an bir yangın var ve yukarı yetişemedi itfaiye merdivenlerimiz.
MY: Sinema anında boşaltılmalıdr. Ayrıca Emek Sineması için bu tartışılamaz bir şey.
AMD: Ben mimar değilim, mühendis de değilim, belediye başkanıyım. Benim için önemli olan bugün boş duran Cercle d'Orient korunmalı, Emek Sineması, oradaki tarihi binalar korunmalı. Ama bunun nasıl yapılacağına karar verecek olan değerli hocalarımız. Biz belediye olarak burası boş kalmasın, atıl kalmasın diyenlerdeniz. Dolayısıyla burada 'Emek Sineması'nı Yaşatalım' kampanyası var. Bunu ben de imzalıyorum. Çünkü aynı şey isteniyor, farklı bir şey istenmiyor.
MC: Ama siz başka türlü yaşatılabileceğini söylüyorsunuz.
AMD: Mimarlarımız, sanatçılarımız konular üzerinde tartışabilir. Konuları birisi şöyle yorumlayabilir, birisi böyle yorumlayabilir. Hepsini dinlemek lazım. Biz belediye olarak orada olmamalıyız ve değiliz.
HD: Yani biz belediye reisini çağırmakla hata mı ettik diyorsunuz?
AMD: Aslına bakarsanız ben siz istediniz geldim. Size de dedim, burada belki Anıtlar Yüksek Kurulu'nun hocası gelmesi lazım, diğerleri neden böyle düşündü onlara söz hakkı vermek lazım ki doğrusu çıksın ortaya.
Değerli hocamız mimar kendileri ve mimarlar odasını temsilen buradalar. Projeye girmişler ve projeye itirazları var. Ama normaldir, ittifakla kabul edilir ya da edilmez. Ama anıtlar kurulu 10 kişiden oluşuyor, demek ki bunun çoğunlukluğu buna evet demiş, birileri de buna muhalefet etmiş. Bu gayet güzel ama itirazı olan itirazını orada çözmeli ve belediyeyi, vatandaşı mağdur etmeden orada anlaşıp bizim önümüze gelmeliler. Ben belediye başkanı olarak şu yanlış, bu eksik diyebilecek durumda değilim, böyle bir karar sahibi de değilim.
HD: Belediye başkanı biz basını susturmak istiyor.
AMD: Ben şundan mutluyum. Demokrasi dediğimiz şey bu. Tartışma olacak.
MC: Demokrasi dediğimiz şey, tartışmanın ötesinde neticeye de etki etmesidir. Biz umalım ki bu eleştiriler yerini bulsun. Belki plan üzerinde tadilat yapılsın, belki şu kubbe kalksın ortadan, belki sinema salonunun yeri değiştirilsin.
MY: Kamunun görevidir bu. Devlet görev vermiş size sayın belediye başkanım. Bu binalar kamuda olduğu için eğer göçmüşse korumak zorundasınız. Hukuk da o kadar açık ki, kamu elinde birtakım değerler var, siz bugün o değerlerin eskidiğinden bahsediyorsunuz.
AMD: Siz bir mimarsınız ve size saygı duyuyorum, biz sizin kararlarınıza uyuyoruz sadece. Bugün AKM yapılırken nasıl yapılacağına biz karar vermiyoruz, hocamız karar veriyor. Bizim tek görevimiz şudur: belediye anıtlar kurulundan onaylanmamış bir projeyi, burada göz yumar, yaptırırsa suçlu olur. Anıtlar kurulu bu projeyi yapar, belediyeye bunu yapacaksın der, biz onu biliriz. Biz Beyoğlu'nda 4000 bina yenilettik. Yenilendikçe Beyoğlu güzelleşiyor. Çok da iyiye gidiyor Biz Cercle d'Orient Binası, Emek Sineması buralar bir kültür merkezine dönüşüp güzel olsun diyoruz. Anıtlar kurulundaki insanlar son derece kıymetli insanlar.
MY: Onlar da çok büyük bir baskı altındalar. Burada 3 tane mimar var. Biri Prof. Dr. İclal Dinçer, konuyla direk ilgili. Diğer üyeler avukatlar, belediye temsilcileri var. Ve bu şeyde 3 mimar var. Bu kadar önemli mimari uzmanlık konusunda, o mimarlardan biri de sayın Prof. Dr. İclal Dinçer bütün kurullarda bunun olamayacağına dair inanılmaz muhalefetliği var, bu projelere de karşı oyu var. Yalnız bu kurullarda, çok ciddi bir siyasi baskı var. Tahinlerde uzmanlıklar göz önüne alınmıyor, yoksa böyle bir proje nasıl çıkabilir.
AMD: AKM de bu yüzden kaldı.
MY: Hayır kalmadı, onaylandı AKM'nin projesi.
AMD: Hayır restorasyonu onaylanmadı.
MY: Hayır, onaylandı ama yapılmıyor nedense.
MC: Siz belediye başkanı olarak, İstanbul'un en güzel semtinin sorumlusu olarak o koltukta oturuyorsunuz. Burası bir mücevher, bir pırlanta ve sizin bürokratik olarak o öyle geldi buraya havale ettik, onun sorumlusu budur demenin ötesinde estetik olarak da bir kanaat açıklamanız gerekir. Neticede sizin yönettiğiniz beldenin içindeki en önemli binalardan birinden bahsediyoruz. Dolayısıyla sizin karar alma sürecinde imzanız olmasa da şifahi olarak yer almanız gerekir.
AMD: Bizim devletimizin kurulları ve kuralları vardır.
MC: Elbette var. Demokrasi diyorsunuz, ama bu demokrasinin içinde belediye başkanının sözü geçmiyorsa bu demokrasi değildir zaten.
AMD: Siz bir toplantı daha yapın, diğer insanları da çağırın onlar da fikrini belirtsin.
HD: Şunda bir anlaşmaya varalım. Bu bey devletin memuru mudur yoksa biz İstanbullular'ın temsilcisi midir? Çünkü bu belediye reis, sataşamazsınız da, çok da sevimlidir. Beyoğlu bu açıdan şanslıdır.
AT: Başka bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Beyoğlu gitgide güzelleşiyor. Bakımlılaşıyor, keyifle yürüyoruz, her şey güzel. Ama şu alışveriş merkezi histerisinin hiç olmazsa biraz uzağında kaldığı bir kültür adasını özlüyoruz. Her yer böyle. Bütün İstanbul alışveriş merkezi dolu ve bunların sayısına, niteliğine denk iki tane kültür mekezimiz bile yok. Büyükçekmece'de kültür merkezi yapılması hoş ama İstiklal Caddesi üzerinde bir büyük espas istiyoruz. Bu yok. O büyük espasa sahip değiliz. Hangi alışveriş merkezinde hangi sinema salonundan söz etsek hamburger kokusunu çekerek gitmek zorundayız. Bir popcorn satılan sinemadan söz etmek zorundayız. Artık bunlardan kurtulmamız ve gerçekten özgür, bağımsız girişi mekanı her şeyiyle bir kültür merkezi düşünmeliyiz.
HD: Biz bunu acaba devletten belediyelerden bu resmi kuruluşlardan mı beklemeliyiz, mesela Maslak'ta bir merkez yapıldı ve çok faydalanılıyor, yoksa bu giderek özel sektörün işi mi?
MC: Ama elde böyle bir şey varken bunu devletten beklemeliyiz.
HD: Evet, beklemeliyiz ama bu çok da merkezi bir yerinde İstanbul'un. Burada kavga etmemeye imkan yok.
MY: Aman hocam Ayasofya'da merkezi yerinde.
MC: Merkezi yerlerdeki kültür merkezlerine ulaşma hakkı da olmalı, burası sadece rant alanı olmamalı.
HD: Ayasofyayla Melek Sineması'nı mukayese edecek kadar hasas bir durum değil.
AMD: Bu çok önemli profesörlük, mimarlık, uzmanlık gerektiren bir konu. Bu konuda biz söz söylememeliyiz. Sınırlarımızı bilmeliyiz. Ben belediye başkanı olabilirim ama imardan bilmediğim bir konuda kimseye ukalalık yapmam, yapmadım. Sonuçta anıtlar kurulu kültür bakanlığına bağlı üniversitelerden her yerden temsilci alan çok ciddi bir kurul. Biliyorsunuz büyükşehir belediyemiz metro geçişi için 2 sene bekledi. Demek ki anıtlar kurulu için öyle baskıyla, şöyle böyle karar alan mekanizmalar desek haksızlık etmiş oluruz.
MC: Peki Anıtlar Kurulu'nun önüne şu üstteki dört kat olmadan eskisinin revize edilmiş biçimiyle bu proje gitse, bu böyle olmaz siz bunu 8 kata çıkarın deyip geri mi göndereceklerdi?
MY: Hayır efendim rahatlar zavallılar.
AMD: Hanımefendi getirdi, o acaba teknik çizimde mi böyle görünüyor, normalde de mi böyle görünüyor? Buna yine ben müdahale etmek istemiyorum çünkü mimar değilim.
MY: Resmi sonuç çizimdir bu.
MC: Bu haliyle bana şöyle geliyor; Disneyland'da Mickey Mouse'un şatosu ne kadar şatoysa bu da o kadar Cercle d'Orient gibi geliyor.
AMD: Hayır öyle karar vermeyin. Dünyadan değerli hocalarımızı buraya aldığımızda size dünyadan örnekler gösterebilirler ve sizi ikna edebilirler. Çünkü çok iyi yetişmiş, derin, bu işini bilen iyi mimarlarımız var, Beyoğlu'nda da var, İstanbul'da da var. Emin olun, devletimizin kurumları ve kuralları vardır. Kurallara uymak zorundayız. Hiçbirimiz kanunların üstünde değiliz. Kültür Bakanlığımıza bağlı Anıtlar Kurulu'dur bu. Her taraftan temsilcisi vardır. Buraya projeler gönderilir, kurul toplanır. İttifakla karar verir, çoğunlukla karar verir ya da vermez. Orada biz verilen kararlara uymak zorundayız. Bizim Tarlabaşı projemizde de aynı şey oldu.
MY: Ve Tarlabaşı'nı yıkıyorsuınuz.
AMD: AKM'de de oldu, Muhsin Ertuğrul'da da oldu. Bunlar hep tartışıldı. Tartışma da gayet doğal ama şu bağlamda tartışalım. Bunu teknik insanlar tartışsın. Şu konuda anlaşalım Emek Sineması yıkılıp yok olmuyor. Böyle bir şey yok, eğer böyle bir şey oluyorsa burada birbirimizi kandırıyoruz demektir.
MY: Yıkılıyor mu yıkılmıyor mu? Yıkılıyor ve sekiz katlı bir kompleks yapılıyor.
AMD: Şu, Anıtlar Kurulu'nun salon nasıl sökülecek ve nasıl takılacak projesinin onayıdır. Örneğin şurada toplandık, X konuda katılmadınız buradaki çoğunluğa. Siz dışarı çıkıp bunlar işi tüh kaka yapıyor derseniz hoş olmaz. O zaman da film festivalindeki arkadaşımız borazanı çalar, burayı niye yıkıyorsunuz der."


