Haberler

Ingenhoven’dan Mimarlığın Sürdürülebilir, Çevreye Duyarlı Bir Diğer Sosyal Yönü

Tarih: 26 Ekim 2005 Yazan: Gülin Şenol

Son zamanlarda, özellikle popüler mimarlık yayınlarını takip edenler bilirler, “çevreye duyarlı mimarlık” ve LEED sıklıkla gündeme geliyor. Mimarlar, bir süredir tasarımlarında enerji kullanımdan tasarruf edebilecekleri, doğal kaynakları geri dönüşsüz biçimde yok etmeyen ancak onları binalar için alternatif bir enerji kaynağı olarak da gören bir çizgiye yöneliyorlar.

Christoph Ingenhoven, 20 senedir bu çizgiyi takip eden, bu çizginin biçimlendirdiği ürünler ortaya koyan bir mimar. Ingenhoven, 25 Ekim Salı akşamı ARKIMEET Konferansları kapsamında Harbiye Askeri Müzesi’nde yaklaşık iki saat boyunca projelerinden görseller sunarak mimarinin kendisi için taşıdığı anlamı ve çalışmalarındaki amacı anlattı.

Konuşmasına İstabul’u görme şansını elde ettiği ve daha da önemlisi İstanbul’da böyle bir konferans verebilme imkanına sahip olmasına sebep olan Arkitera Mimarlık Merkezi’ne teşekkür ederek başlayan Ingenhoven, 600 kişinin katıldığı ve sponsorluğunu RAF Dergisi'nin yaptığı konferansına mimarlığın kendisine ne ifade ettiğini açıklayarak devam etti.

“Mimarlık bir takım çalışmasıdır. Mimarlık insanlarla, kentle ve kültürle ilgilidir.” diyen Ingenhoven, “Mimarlık her projede yeni bir mücadeleye girmektir.” diye de ayrıca ekledi. Ancak kendisi için mimarlığın ayrıca bir anlamı hatta görevi vardı; “Yaşadığımız gezegeni daha da yaşanabilir, hayatlarımızı daha kolay bir hale getirmek” ve Ingenhoven’a göre “mimar” tüm bunlardan sorumlu olan kişiyi tanımlıyordu.



Ingenhoven, konferasında genel olarak projelerini “binanın kentle olan ilişkisi ve kentin altyapısına nasıl eklemlendikleri” üzerinden anlattı. Binanın kentle ve kentliyle olan ilişkisini kurarken sözlerini hep insanlara kapalı olmayan açık, davetkar ve içine alan bir anlayış üzerinden oluşturduklarını belirten Ingenhoven, bunu binalarına transparanlıkla, yeşili içeri alarak, kış bahçeleri ve teraslarla yansıttıklarını açıkladı.

Ingenhoven’ın temel olarak değindiği bir diğer konu ise binadan verim sağlayabilmek üzerineydi. Çevrenin koşullarından ve doğal kaynaklardan yararlanarak binalardan %25-30’lara kadar ulaşan bir verim alınabileceğini vurgulayan Christoph Ingenhoven, projelerindeki doğal havalandırma, iklimlendirme, binanın cephelerindeki detaylar ve çift cidarlı cephe kullanımları gibi çözümlerin getirilerinden bahsetti.

   

Stuttgart İstasyonu’nu anlatırken istasyonun esas işlevlerinin yerin altına alınarak kente açık bir alan olarak nasıl katıldığını açıklayan Ingenhoven, insan için olan ışık, havalandırma gibi ayrıntıların artırılırken servis mekanlarının minimuma indirilmesini de Hamburg ve Şangay’daki çalışmalarından örnekler vererek anlattı.

Lufthansa AG için Frankfurt’ta yaptığı ofis binasının özellikle üzerinde duran Ingenhoven, bu proje ile bir ofis ve üretim mekanının nasıl olması gerektiğini tartıştı. Binanın kentle ve çalışanları ile kurduğu ilişki, mekanların birbirleri ile olan ilişkileri Ingenhoven’ın özellikle değindiği meselelerdi. Genel olarak ofis mekanları için açık çalışma sisteminin ortasına dinlenme mekanlarının yerleştirilmesinin ve yeşil alanların binanın içine sokulmasının daha insancıl mekanlar yarattığını savunan Ingenhoven, tepeden ışık alımının ise sadece ofisler için değil tüm retim mekanları için iyi bir çözüm olduğunu vurguladı.

Doğru strüktür seçiminin başlı başına bir problem teşkil ettiğini belirten Christoph Ingenhoven, zekice çözümler bulunduğu müddetçe bunun aynı zamanda çok da kişsel bir seçim olabileceğini de belirtti. Ingenhoven’ın projelerinden verdiği detaylar ise daha çok havalandırma döngüsünün yaratılması, binanın güneş ve hava koşulları ile olan ilişkisi üzerineydi.

“Bir bina sadece tasarımı ve kullanılan malzemeleri ile değil, sosyal etkisiyle de önemlidir.”
Konferasının sonlarına doğru kendi ofislerinden görüntüler sunan ve çalışma mekanlarını gösteren Christoph Ingenhoven, daha sonra seyircilerden gelen sorulara cevap verdi.

Ingenhoven, bir izleyicinin Türkiye’deki kentleşme ve mimarlığın durumunu nasıl gördüğü sorusunu; “Şimdiye kadar temel ihtiyaçlarınızın giderilmesine ve ekonomik kalkınmaya odaklandınız, bu çok doğal. Ancak 15 milyonluk İstanbul’un altyapısı artık bu yükü kaldıramamaktadır ve gerçek anlamda radikal bir değişiklik yapılması gerekmektedir. Önem vermeniz gerek nokta toplam mimarinin ve tasarımın kalitesi olmalıdır.” diyerek yanıtladı.

Bir binanın sadece tasarımı ve malzemeleri ile değil, sosyal etkileri ile de önce çıkacağını belirten Ingenhoven, konferansını Overdiek ile ortak çalıştıkları ofislerindeki bir yöntemi anlatarak bitirdi. Özel bir fotoğrafçıya kentlinin gündelik hayat içerisinde, sokaklarda geçen yaşamının fotoğraflarını çektirten Ingenhoven, fotoğrafları gösterirken “Bu fotoğraflar ofisimizde çalışırken bize hergün esas müşterilerimizin kim olduğunu hatırlatıyor.” dedi ve ekledi;

“ Mimarlık insanlar ve onların ihtiyaçları için oluşmuş sosyal bir sanattır.”

Bir sonraki Arkimeet Konferansı’nın 29 Kasım’daki konuğu Daniel Libeskind. Kayıt olmak için tıklayın.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.