Haberler

Bir İstanbul gezintisi

Tarih: 26 Nisan 2010 Kaynak: Zaman Yazan: Selim İleri
İstanbul'un 100 Yazarı'yla birlikte, zaman içinde bir İstanbul gezintisine yol alıyorsunuz. İstanbul'un 100 Yazarı, şunu düşündürüyor: İstanbul Edebiyatı'nın derli toplu, mümkün olduğunca eksiksiz bir kataloğu hazırlanamaz mı?

İstanbul'un 100 Yazarı geçen hafta hep masamdaydı. Kültür A.Ş. Yayınları'nın İstanbul'un Yüzleri Serisi'nin dördün cü kitabı. Kübra Andı ve Mehmet Samsakçı birlikte hazırlamışlar. İstanbul'un 100 Yazarı'yla birlikte, zaman içinde bir İstanbul gezintisine yol alıyorsunuz.

İçtenlikle hazırlanmış, bu, temiz işçilikli çalışmada, keş ke 'Bizans İstanbul'u kaleme getirmiş olan bir iki şaire yer verilseydi. Böylece, kentin epey eskileri gezintinin uğrak ları arasında olabilirdi.

Gezinti, 'Osmanlı asırları'nda Lâtifî'yle başlıyor: "Lâtifî'nin Evsaf-ı İstanbul isimli eseri, İstanbul Edebiyatı'nın unutulmaması gereken eserlerindendir." İstanbul'un on altıncı yüzyıldaki dünyasını yansıtan Evsaf-ı İstanbul ilginç bir eser ol malı. Ben bu çalışmadan öğrendim. Lâtifî'yi sadece tezkire sahibi biliyordum, bir de kayıp divanını.

Sonra sırada Evliya Çelebi, Eremya Çelebi Kömürciyan var. Lady Montagu unutulmamış. İnciciyan, Nerval derken, gezinti Murat Akan'a, Ali Bilir'e kadar uzanıyor. 1972 doğumlu Ali Bilir'in Has Bahçeler Diyarı: Beykoz'dan adlı kitabından kısa bir alıntı. Yanda, yine Bilir'in Çeşmibülbüle Gizlenmiş Abıhayat Beykoz adlı ki tabının kapak fotoğrafı, itiraf edeyim ki, ikisinden de habersizdim.

İstanbul'un 100 Yazarı şunu düşündürüyor: İstanbul Edebiyatı'nın derli toplu, mümkün olduğunca eksiksiz bir kataloğu hazırlanamaz mı? Aziz dostum Çelik Gülersoy, vaktiyle, kendi eseri İstanbul Kitaplığı'nın kataloğunu yayımlamıştı. Bir öğleden sonraydı, birlikte İstanbul Kitaplığı'na gitmiştik. Andı'yla Samsak çı'nın belirttikleri gibi, "Gülersoy'un zengin İstanbul kütüpha nesi". Galiba en zenginiydi.

Gülersoy'un hayallerinden biri, yabancı dillerde yazılmış yüzlerce eserin bir an önce Türkçe'ye kazandırılmasıydı. Özellik le seyyahların yazdıklarını önemsiyor; hepsinin birinci elden tanık lığına işaret ediyor, her birinden Osmanlı medeniyeti için neler öğrenebileceğimizi söylüyordu. Zamanın kültür bakanlarıyla, başka yetkilileriyle konuşmuş; "İnşallah!.. Güzel tasarı... Mutlaka ger çekleşmeli..." geçiştirmelerinden ötesi hayata geçmemiş. Bizde bu 'sağırduyarlık' varken, yarın da geçmez...

İstanbul'un 100 Yazarı'nda Hüseyin Rahmi'den alıntı, Kuyruk lu Yıldız Altında Bir İzdivaç'tan. İki hanım konuşuyorlar, önce yadırgadım. Beylik alışkanlıkla, Hüseyin Rahmi'mizden zengin İstanbul tasvirleri beklediğim, umduğum için. Ama karşılıklı söyleyişlerde, İstanbul'un belli bir kesiminin hanımlarını beş on sa tırda yakalayınca, seçilen parçayı anlamlandırdım. Öyle ya, İstan bul gezintimiz kendine özgü o konuşmalara da uzanmalı.

Peki sen ne seçerdin Hüseyin Rahmi'den derseniz; herhalde 'kararsız Kasım' olup çıkardım. II. Mahmud zamanından kalma metruk bir yapının çökkünlüğünü anlatan satırlar mı, Nimetşinas'ın başın daki vapur iskelesi sahnesi mi, İstanbul'da atlı tramvay mı, Şehzadebaşı'nda Ramazan gecesi mi, "kaparozcu" İttihat ve Terakki döne minde tiyatro sahnesinde atılan nutuklar mı; bu liste uzar gider.

Keşke büyük romancının eserlerinden bir İstanbul kitabı hazırlansa!

Gezintinin en güzel duraklarından biri, Memduh Şevket Esendal. Esendal'ı çok azımız İstanbul Edebiyatı içinde anıyor. İstan bul kitaplarımın hiçbirinde Esendal yok. Oysa "Hayat Ne Tatlı"dan alıntıya vuruldum:

"Bu boş arsacıkta, yan yatırılmış bir bayram salıncağı duruyor. Evlerden birinin kamburlaşmış belini üç uzun direkle destek lemişler. Sarı tenekeden bir tramvay arabası titreyerek, sarsıla rak geçti. Yedikule tarafına gitti. Sokaklar boş. Derviş kılıklı, inmeli bir adam, kolunun birini önüne doğru sallayarak, ayağı nın birini sürükleyerek geçti. Sokak yeniden boş kaldı. Birdenbi re bir gürültü. Edirne'den gelen bir yük treni, yerleri sarsarak, evleri sarsarak hızla geçip gidiyor. Baş döndürücü bir geçiş. İki evin arasındaki dar aralıktan vagonların geçtiği görülüyor. Geç ti, geçti, sonra birdenbire bitti. Oooooh!.. Nuri Efendi rahatsız olmuştu. Edirne'den İstanbul'a kadar gelmişsin. Sirkeci kaç adım lık yer? Şöyle yavaş yavaş, kâmil kâmil gitse olmaz mı?"

Bu İstanbul'u son kez görenlerdenim. Yalnız Yedikule taraflarında değil, İstanbul'un dört bir yanında, meselâ bahçelik Kadıköyü'nde, apartman dokulu Cihangir'de, püfür püfür Boğaziçi'nde "boş arsacık"lar ikide birde karşınıza çıkardı. İstanbul yapılar la tıklım tıkış dolmamıştı.

Tramvaylar gerçekten titreye titreye geçerlerdi. Trenler, hele oralarda, Samatya'da, Kumkapı'da evlere handiyse değerek geçerdi. Bilmem neden, hep o evlerde, önünden tren geçen evlerde yaşamak istedim...

İstanbul'u yazanlar arasında Mithat Cemal Kuntay da Üç İstanbul'uyla var. Üç İstanbul 1930'ların sonunda yayımlanmış. O zaman ilgi devşirmiş mi, bilmiyorum. 1960'larda Semih Lûtfi Kitabevi'nin camekânında hâlâ durur, okurlar beklerdi. Üç İstanbul'u Semih Lûtfi Kitabevi'nden edinmiştim. Yıllarca kitaplığımda dur du, bir türlü okuyamadım. Sonra 1970'lerde Üç İstanbul yeniden basıldı. Rauf Mutluay, Fethi Naci gibi ünlü eleştirmenlerin yaz dığı yazılar, romana ilgi uyandırdı. Hiç değilse, o günlerde, Üç İstanbul üzerinde epey duruldu ve ne tuhaftır, bu, bir ayrıntı hazinesi olan eser sonra yine unutuldu.

Andı'yla Samsakçı, "(Mithat Cemal) Üç İstanbul romanıyla İstanbul romanları bibliyografyasına girmeyi hak etmektedir" diyor lar. Gerçekten öyle.

Yüz yazar arasında Ulunay da unutulmamış. Ref'i Cevat Ulunay -galiba Cevat'ını hep 'd' harfiyle noktalardı- hâlâ 'ürkülen' bir yazardı. Millî Mücadele aleyhindeki yazıları yüzünden "yüz ellilikler" arasında yurt dışına sürülmüş. On beş yıl sonra aftan ya rarlanarak geri dönmüş. Yazılarını 1960'ların Milliyet gazetesin den hatırlıyorum. Dili ağdalı bulunur, geçmişi ikide birde hatır lanırdı.

Sonra, 1959 tarihli Eski İstanbul Yosmaları'nı okudum. Bel gesel çizgisi de olan bir roman. Ulunay'ı kimseler romancıdan saymazdı. Oysa 1945'te yayımlanmış Köle, edebiyatımızın hakkı yenmiş pek çok romanından biri. Köle'yi Türk Romanından Altın Sayfalar'a aldığımda şaşıranlar çıkmıştı. "Okudunuz mu?" diye soruyordum; okumamışlardı. Ama, okumadıkları Köle'yi romandan saymıyorlardı...

Yüz yazar arasında şu var da, şu niye yok diye sormayacağım. Kitap ve kitabın yer aldığı dizi baştan 100'le sınırlandırılmış. Birileri olacak, birileri ister istemez olamayacak. Yalnız, Ziya Osman Saba'nın eksikliğini hissettim.

Ziya Osman Saba, İstanbul yaşayışının çok duyarlı bir şairiydi. Hem şiirlerinde, hem hikâyelerinde İstanbul sevgiyle anılır.

Beni her zaman ürperten şu dizeler onun "Toprağım" şiirinden:

"Ne kadar istiyorum, akşamlayın, ezanda,
Eski bir evde olmak, orda, Eyüpsultanda;
Bir yanda ölmüşlerim, bir yanda kalanlarım."
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.