Haberler

Ama...

Tarih: 9 Ağustos 2010 Kaynak: Açık Radyo Yazan: Ömer Madra
Temmuz ayının iyi haberi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapılan tarihî zirveden çıkan karardı. Dünya ülkelerinin çoğunun temsilcileri, bu zirvede insanlık tarihinde ilk kez bir taahhüdün altına imza attılar. Yeryüzünde yaşayan her insanın güvenli, temiz içme suyuna erişmesinin ve iyi sağlık hizmetlerine ulaşma haysiyetinin temel bir hak olduğunu kabul ettiler. Yani, temiz suyun hızla tükendiği bir dünyada özel sektörün kalan su kaynaklarına el koymasının, yeryüzü lanetlileri olan yoksulların da yeni ıstıraplara gark olmasının önünü almaya çalışmaktaydılar. Genel Kurul, tükenen kaynaklar dünyasına temiz su bulma çabasını böylece başlatmış oluyordu. Aktivist yazar Maude Barlow'un deyimiyle, insanlığın kendi evrimleşmesi yönünde nadir de olsa attığı adımlardan bir yenisini atma zamanı nihayet gelmişti işte.

Bu kadar basit, temel, mantıklı ve vicdanî bir karar için neden bu kadar geç kalındığını sormanın yeri burası değil herhalde. Bağlayıcı olmayan, ama tüm uluslar için önemli moral ve ahlakî ağırlığı olması beklenen bu kararı, yeryüzünde istisnasız herkese su hakkını tanıyan, hukuken bağlayıcı bir kararın habercisi olarak alkışlayabiliriz. Ne de olsa en azından 10 yıldır dünyada sivil örgüt ağlarının müthiş kararlı mücadelesinin bir meyvesi bu çünkü.

Ama. Tarihi ve iyi haber buraya kadar. Bunun bir de aması var: Genel Kurul toplantısında tam 41 ülke suyu temel bir hak olarak görmeyi reddetti ve oylamaya katılmadı. Bu ülkelerin başını zengin, gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler çekiyordu. ABD, Avustralya, Birleşik Krallık, Danimarka, İsrail, İsveç, Japonya, Kanada, ve Türkiye mesela... Peki neden? Bu ülkeler herkesin suya erişme hakkına ve haysiyetine sahip olmasını istemiyorlar mı? Elbette istiyorlar. Ama. Konu o değil. Bu ülkeler böyle bağlayıcı bir kararın altına imza atmadan önce daha fazla veri gelmesini beklemek istiyorlar. Veri derken, konu milyarlarca insanın su sıkıntısı çekmesi meselesi değil. Yoksa, dünya nüfusunun üçte birine yakın insanın su stresi altında yaşamak zorunda olduğu, yarısının da evlerinin bir kilometre yakınında içme suyu bulunmadığı, her 8 saniyede bir bir çocuğun pis sular yüzünden kapıldıkları (pekala önlenebilir) hastalıklardan (yani ana babalarının yoksulluğundan) öldüğü biliniyor. Bunlar ve mesela 20 yıl içinde su talebinin arzı yüzde 40 aşacağı ve korkunç çatışma, savaş ve katliamlara yol açabileceği gibi çok daha fazlası biliniyor. Ama. Başka şeyler bekleniyor işte. Çekimser oy veren ülkeler işi "komisyona" havale etmişler; oradan gelecek yıl gelecek raporu bekliyorlarmış. Ama. Komisyondan gelince de kabul edileceğinin garantisi filan da yok hani. Bekliyorlar. Ama. Mesela Britanya delegesinin söylediğine göre, "Birleşik Krallık, su ve sağlık meselesini bir bağımsız insan hakkı olarak ilan ya da kabul etmek için halihazırda uluslararası hukukta yeterince yasal zemin bulunduğu inancında değil" imiş. Türkiye'nin çekimser kalarak bu temel hakkı reddetmiş olmasının gerekçesi de "komisyondan veri bekliyor" olmasıydı. Yoksa elbette böyle bir hakka karşı değildi. Kimsenin, parasını ödeyemeyeceği için hayat boyu sudan mahrum bırakılmasına engel olacak bir karar çıkmasına Türkiye -ya da herhangi bir başka ülke- neden karşı olsun ki? Bunun bir vicdan ya da mantık temeli olabilir mi? Ama. Hızla azalan su kaynaklarına özel kârlar için zenginler tarafından el konmasına imkân tanıyan yeni su piyasalarının oluşturulmakta olduğu ışığında bir kez daha bakarsak nasıl olurdu acaba? Bakardık bakmasına...Ama...

Gerisini senin engin ferasetine bırakıyoruz ey okur...

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.