Haberler

Guetemala, Budapeşte ve Şehir

Tarih: 20 Ağustos 2010 Kaynak: Taraf Yazan: Sezin Öney
Stimboli...Veya "şehre doğru"...İstanbul'un adının geldiği sözcük. Şehre doğru ama hangisine? Gelinene mi, gidilene mi, gidilecek olana mı? Veya, "i Poli"ye... Büyük harfle "Şehre"; asolan bir tek şehir olunca, hangisi diye de sormaya gerek kalmıyor. "Poli", modern Yunanca'da, şehir demek. Ve tabii, "o Şehrin" de adı, oradan geliyor. İstanbul'un...

Bir sürü şehirden sonra gene kısa süreliğine eski şehrimde, Budapeşte'deyim. Kendi evinde tatilde yapabiliyormuş insan, göçebe hayat kurmak söz konusu olunca.

Bu şehrin her sokağını o kadar iyi tanıyorum ki. Hangi köşeyi dönünce kahve kokusu gelecek, bu mevsim hangi çiçekçi hangi çiçekleri satar, hangi meydandaki havuzun fıskiyelerinin sürprizli suların şakırtıları çocuk kahkahalarına karışır, hangi parkın çiçekleri Tuna karşısında dünya güzeli bir manzara oluşturur, hangi pastanede 1930'ların dekoru içinde muhteşem dondurmalar dilde kayar gider, hangi sokak kıyısı lokantada akşam saatlerce oturup arkadaşlarla muhabbete doyum olmaz, hangi nehir boyu sahil kahvesinde kendinizi Boğaz kıyısında sanırsınız...

Gene "i Poli"ye geldi döndü dolaştı laf; tabii, söz konusu olan aslında tek Şehirse...

Bu şehirdeyse bazı şeyler, hatıralarda son derece bulutlu; acaba şu saksılarla dolu, rengarenk güzelim balkonu daha önce görmüş müydüm? Benim de öyle bir balkonum mu vardı, yoksa olmasını hayal mi etmiştim?

Bazı anılarsa, son derece keskin. Şu yüzyıllık beyaz binanın dışarı uzanan tek balkonunun olduğu sınıfın yüksek tavanları altında, bütün sınıfla hararetli bir tartışmaya dalmıştım. Tartışma konusu, Doğu Avrupa'da Geriliğin Kökeni: Ortaçağ'dan Modern Çağın Başına Ekonomi ve Politika adlı kitap idi. Hepsi Orta ve Doğu Avrupa'dan olan doktora sınıfı arkadaşlarım, ateşli biçimde kitabı övüyordu. Bense, kitabın başta adına takılmış sonra da temel sorusu olan, "neden Batı gelişti de, Doğu geri kaldı"nın naftalinli, köhne ve de yanlış bir soru olduğu için, yanlış cevaplar getireceği düşüncesine saplanıp kaldığımdan, kitabın editörü Daniel Chirot'ya hiç ısınamamıştım.

Kitaba makaleleriyle katkıda bulunan sevgili hocam Polonyalı ekonomi tarihçisi Jacek Kochanowicz ve Osmanlı tarihinin kıymetli profesörü Fikret Adanır'ın çalışmalarını tabii ki, bu "takılmanın" çok dışında tutuyorum.

Tabii, benim Doğu Avrupalı arkadaşların "geriyiz yani ne olmuş, asıl soru neden" diye olayı son derece kabullenmiş halleri bir yana, kitabın da dikkat çektiği gibi, tarihçilerin fetiş isimlerinden Eric Hobsbawn'ın sorduğu şu sorunun da, sinir bozucu bir bulmaca gibi insanın aklını esir alan bir yanı olduğu kesin; Arnavutluk da, İsviçre de, dağlık, az nüfusu olan, zayıf fakat son derece bağımsızlığına düşkün, , ‘paralı asker' deposu olmak dışında tarihin akışında arka planda kalmış yerler. Neden biri bu kadar zengin ve "ileri" de, öteki değil?

Şimdi bu soruya denk gel de, "ileri", "geri" viteslerine takılmayı hemen boşverip cevap vermeye çalışmadan dur...

Her ne kadar ilk tanışmamız münakaşalı başlamış olsa da, Seattle'daki Washington Üniversitesi'nde Uluslararası Çalışmalar bölümünde profesör olan Chirot, çatışmalar ve barış üzerine epey kafa yormuş bir uzman olarak, bugün Kürt sorunu üzerine de söylecek sözleri olan biri.

Chirot, Türkiye'de Kürt sorununda, uzatılmış bir "savaş" yaşanmış olmasının, bu konuyu, sıklıkla gündeme gelen Bask ve Kuzey İrlanda sorunlarından ayırdığını düşünüyor. Chirot'nun düşüncesi, Kürt sorununun, Sri Lanka'da Tamil Kaplanları ile olan çatışmalar, Yugoslavya'nın sonunu getiren savaşlar ve 1990'larda Guetemala'da şiddeti artan iç savaşa benzer sertlikte bir çatışma olduğu. Özellikle, Guetemala'da, bazı gerilla örgütlerine yönelik savaşta, ordunun Maya halkından sivillere karşı giriştiği insan hakları ihlalleri, Türkiye ile müthiş benzerlik gösteriyor.

1999'da Birleşmiş Milletler'in desteğiyle kurulan Tarihi Aydınlatma Komisyonu'nun (Comisión para el Esclarecimiento Histórico-CEH) yayımladığı bir raporda, savaştaki şiddet olaylarının yüzde 97'sinden devletin sorumlu olduğunu ve bu şiddetin yüzde 83'ünün sivil Mayalara yönelik olduğunu ortaya koymuştu. Komisyona göre, "bölgedeki" hemen tüm ordu karargâhlarında, birçok karakolda, işkencehaneler vardı. Bunun yanısıra ordu, girenin çıkamadığı "özel" binalar, gizli hapishaneler kurmuştu. 500 kadar köy, ordu tarafından yakılıp yıkılmış ve bir milyondan fazla Maya köylüsü, yerinden edilmişti.

CEH'e göre, "iç düşman" fikrini vurgulayan Guetamala Ordusu, yıllarca gücünü sürdürdüğü iç savaşla meşru kılmıştı. Ekonomik, sosyal sorunların üzeri hep "terörle mücadele" ile perdelenmişti.

Tabii, sakız gibi "uzatılmış" bu savaşta, bazı karanlık Gladio güçlerinin, çatışmaların başladığı 1960'dan barışın İspanya ve Norveç'in yoğun müzakere çabalarıyla geldiği 1996'ya kadar, darbeler planlamaktan kontrgerilla güçlerini örgütlemeye yoğun faaliyetleri olmuştu.

Guetemala'da barışın asıl gelmesiyse, bir mahkeme salonunda oldu. 31 Ağustos 2009'da, ordu hesabına çalışan "tetikçi" Felipe Cusanero Coj, altı çiftçinin kaçırılması ve öldürülmesinden sorumlu bulundu. Coj, altı kayıp için toplam 150 yıl ağır hapis cezası aldı. Sistematik şekilde devlet tarafından "yok edilen" 45 bin kayıp için de, kalıcı barış için de "sembolik" bir cezaydı bu.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.