Haberler

Depreme karşı önlemde tek umut: İnşaat sektörü

Tarih: 1 Kasım 2010 Kaynak: Yeni Şafak Yazan: Kürşat Bumin
17 Ağustos büyük depreminden bugüne 11 yıl geçti. O tarihten beri Marmara sahillerinde oturanlar hakkında ne zaman ve ne büyüklükte olacağına dair çeşitli öngörülerde bulunulan büyük bir depremin korkusuyla yaşıyor. Özellikle de 1999'a kadar "ikinci derecede deprem bölgesi" kabul edilirken -ve inşaat kriterleri buna göre belirlenirken- bu tarihten sonra "birinci derecede riskli bölge" olmaya terfi eden İstanbullular olmak üzere.

Peki bu büyük tehdit karşısında İstanbul 1999'dan bugüne ne yaptı, hangi önlemleri aldı?

Bazı noktalara yerleştirilen -ve bazıları hırsızlık yoluyla boşaltılan- "deprem konteynerleri"ni saymazsanız, bu şehirde alınan önlemler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın yakınlarda İstanbul'da Başbakan ve yedi bakanın da hazır bulunduğu "deprem zirvesi"nde yaptığı sunumu esas alarak söyleyecek olursak, "tüm itfaiye binaları, hizmet binaları, köprü ve viyadüklerde" güçlendirme çalışmaları yapılarak depreme hazır hale getirilmesinden ibarettir. Yetkililerin haklarını yememek için bu önlemlerin yanında, "kentsel dönüşüm projesi" adı altında yüksek risk taşıyan bir miktar binanın TOKİ ve İstanbul Belediyesi marifetiyle yenilendiğini de hatırlayalım.

Ancak dikkat ederseniz, yapılan güçlendirme çalışmaları İstanbulluları depremden koruyacak doğrudan önlemler olmaktan çok, muhtemel büyük bir depremin neden olacağı (maazallah) büyük felaket sonrası şehrin kilitlenmemesini sağlamaya yöneliktir. Bu önlemler de tabii ki gereklidir; ancak İstanbullular, 17 Ağustos'tan 11 yıl sonra deprem karşısında yine çaresiz durumdadırlar...

Peki o halde şimdi de şu soru: Devlet (belediyesi, bakanlıkları vs) arkada bıraktığımız bu 11 yıl içinde muhtemel bir büyük depreme karşı başka hangi önlemleri alabilirdi?

Bu soruyu "Devlet bu süre içinde İstanbulluların yaşadıkları riskli binaların hiç değilse yarısını bir biçimde depreme dayanıklı hale getirilebilirdi" gibi bir cevapla karşılamak -takdir edesiniz ki- olacak şey değildir. Devletin kaç milyon kişiyi barındırdığı bile bilinmeyen İstanbul gibi bir dev şehirde bulunan riskli binaların değil yarısı, yüzde birinin bile imdadına yetişemeyeceğini hepimiz biliyoruz.

Yeri gelmişken geçen gün gazetelerde yer alan -ama nedense takibi yapılmayan- bir haberden de söz etmek isterim.

TBMM'de MHP cephesinde (şaşırtıcı biçimde!) çok olumlu bir girişim gerçekleşti geçen hafta. MHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, 1999 yılından bu yana vatandaşlardan "deprem vergisi" adı altında 30 milyar TL toplandığını, ancak bu paranın ortada bulunmadığından bahisle "Bu para nereye harcandı?" diye soruyordu. Milletvekiline göre bu çok yüklü miktardaki paranın nereye harcandığı Sayıştay'ın bilgisi dahilinde de değildi. 1999'dan bugüne şans oyunlarına varıncaya kadar "deprem vergisi" adı altında yapılan kesintiler ortada yoktu.

Tabii ki -eğer iddia gerçekleri yansıtıyorsa- tahmin ettiğiniz gibi, bu çerçevede toplanan ve ortada bulunmayan 30 milyar farklı devlet harcamaları için kullanılmıştır. Durum böyle ise, çok geniş, çok önemli bir güçlendirme projesini kolaylıkla finanse edebilecek miktardaki bu gelirin başka fasıllar için kullanılmış olması kabul edilebilir bir tercih değildir.

Geçen hafta İstanbul'u deprem tehlikesi karşısında donanımlı kılmak için yeni girişimlerde bulunulduğundan haberiniz vardır. Medyada epeyce yankı bulan bu yeni girişimlerin temeli -kısaca- imar değişikliklerine gidilerek "daha çok kat izni" verilmesidir. Hatırlıyorsunuzdur; bu çözüm formülü arada bir gündeme düşer ve kaybolurdu. Ama bugün, Başbakan'ın katıldığı "deprem zirvesi"nden gelen haberlere de bakılacak olursa, hükümet ve İstanbul Belediyesi'nin -nihayet- bu çözüm formülüne çok daha yakın olduğu gözleniyor. Doğrusu bana göre de, "depreme hazırlık" açısından en gerçekçi çözüm formülü budur. Eski binaların yenilenmesi için fazladan imar izni verilmesi artık çok daha ciddi olarak tartışılıyor. Başbakan'ın söz konusu "zirve"de, konuya ilişkin yasal düzenlemenin yılbaşına Meclis'ten geçmesi yönünde istek belirttiği de söyleniyor. Bu yolla bugün 4 katlı riskli bir binada oturan dört aile, birkaç kat fazla imar izni verilmesiyle sağlam konutlara kavuşabilecektir. Yapılması istenen yasal değişiklikle, binaların yenilenmesi için bugün geçerli olan mal sahiplerinin "oybirliği ile onay vermesi" şartı "çoğunluğun onayı"nı yeterli kılacak şekilde değişecektir. Tamam, İstanbul bu yeni haliyle altyapıdan otomobil trafiğine çok daha problemli bir şehir haline dönüşecektir; ama zaten çoktan bir "canavar"a dönüşmüş olan bu şehirde depremin neden olacağı felaketin etkisi çok daha az hissedilecektir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, 11 yılı büyük ölçüde boşuna geçirmiş olsak da ortaya -nihayet- makul bir çözüm yolu çıkmaktadır. Devletin İstanbulluları depreme karşı koruyacak güce sahip olmadığı, bu çaresizliğin hakkından sadece imar planlarında yapılacak değişiklikleri dört gözle bekleyen "inşaat sektörü"nün gelebileceği anlaşılmak üzeredir. Bu çözüm yolu şehir denilince başka şeyler anlayanların canını -tabii ki- sıkacaktır. Ama başka ne yapılabilir, Türkiye'de ve de İstanbul'dayız...

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.