14 Ocak 2011 Pazartesi tarihli Fransız Le Monde Gazetesi'nde Guillaume Perrier imzasıyla yayınlanan haberde Mimar Kadir Topbaş yönetimindeki İstanbul'un başarı hikayesine yer verildi. Haberde etkileyici bir şehir olarak nitelenen İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti sırasında yaptığı başarılı restorasyonlardan ve hızla büyümesinden övgüyle söz ediliyor. Haberin Türkçe çevirisinin tam metni şöyle;
İSTANBUL ARTIK İSTANBUL'DA DEĞİL
İstanbul'daki kültür yılı, bu çaptaki bir olayın her noktaya duyurulması için fazla büyük bir şehirde bulunulduğunun farkında olunmadan açıldığı gibi kapandı. 2010 yılı Avrupa Kültür Başkentliği kapsamındaki 600 sergi, konserler ya da düzenlenen performanslar hiç şüphesiz sanatsal yaratıcılığı uyandırdı, müze ve sanat galerilerinin açılışını hızlandırdı ve örneğin U2 grubunun Atatürk Olimpiyat Stadı'nda verdiği konserle İstanbul'u küresel kültür sahnesinde ön plana çıkardı. 2010 yılı Aralık ayında UCLG Dünya Başkanı seçilen, kentin çok güçlü Belediye Başkanı Kadir Topbaş "İstanbul yeniden canlandı ve 8 milyon civarında turist ağırladık" beyanatıyla yetiniyor.
Ancak 2.2 milyar Avro'dan fazla yatırıma rağmen, kültürel faaliyetler doğudan batıya 100 kilometreden fazla bir uzunluğa sahip bu etkileyici kentin sakinlerinin çok büyük çoğunluğu tarafından fark edilmeden geçti. Kadir Topbaş bu duruma "Belki herkese ulaşmayı başaramadık. İstanbul bir ülke büyüklüğünde" ifadesiyle hak veriyor. Finansman kredilerinin çoğunluğu eski eserlerin restorasyonu için kullanılırken, kalanı da bürokrasinin dolambaçlarında kayboldu. Organizatörler bazı merkezi semtlerde yerleşik bulunan kültürü geniş alana yaymayı başaramadı.
2010 İstanbul'a öldürücü son darbeyse sembolik olarak Eylül ayında indirildi; ellerinde sopalar ve demirler bulunan bir grup Tophane'de yakın zamanda yayılmaya başlayan modern sanat galerilerine baskın yaparak vitrinlerini kırdı ve bir sergi prömiyerine katılan topluluğu tehdit etti. Sokakta alkol tüketmekle ve kent merkezinin aşırı hızlı değerlendirmekle, yani halk sınıflarını etkileyen bir olgudan da sorumlu tuttukları sanatçılara mahalle halkınca tepki gösterildi.
Bu şiddet olayları, Boğaziçi Üniversitesi'nden kentbilimci Çağlar Keyder'e göre binlerce küçük köyden oluşan "dünya kenti", büyümesi "küresel ile yerel" arasında kaybolmuş İstanbul'u ilgilendiren derin çelişkileri gün yüzüne çıkardı. Çelişkiler aşırı hızlı bir biçimde büyümüş ve dönüşüm sürecinin dizginleri bırakılmış bir kente ait. İktidardaki İslami-muhafazakar partinin sert bir muhalifi olan ve "Dubai"ye doğru bir rotaya girilmesinden korktuğunu ifade eden Mustafa Sönmez, "İstanbul yönetilemez hale gelmiş kaotik bir kent durumunda çünkü basitçe ticari bir meta haline dönüştürüldü. Finansal getiri için kültürel değerler kurban edildi" diyor.
Kente hücumun ve önceden görülmemiş bir ekonomik gelişimin baskısı altında bulunan megapol, civar köyleri ve kuzeyde direnen Belgrad ormanlarını yutmak için sınırlarını genişletmeyi sürdürüyor. İstanbul adlı eserde (NİL Yayınları, 2002) Daniel Rondeau bu kaçışı özetliyor: "İstanbul bir gün duvardan atladı [tarihi kenti çevreleyen Bizans suru]. O zamandan beri dörtnala koşuyor." 80'li yılların başında 4 milyon olan ve bazı yıllarda günlük 800 kişi artan nüfus bugün 15 milyon civarına ulaşmış durumda.
İstanbul Türkiye'deki nüfusun yüzde 20'sini, ekonomik faaliyetlerin de yüzde 40'ını içinde barındırıyor. Asya yakasında da Avrupa yakasında da tüm mahalleler yoktan var edildi ve bunlar da Japon siteleri, Osmanlı saraylarının taklitleri ya da Tayland'daki Puket Gölü'nün yeniden oluşturulması gibi baş döndürücü mimari projelerin yapılmasına olanak getirdi.
Aniden büyümüş devasa bir kent olan İstanbul, adeta iskele ve turna kuşlarıyla dolu bir deniz. Eskiden elektrik santrali olan ve bugün kentin önde gelen avangart müzelerinden birisi haline gelmiş Santralistanbul'da şu an sergilenmekte olan "İstanbul 1910-2010" adlı eser sergisinin ortak düzenleyicisi mimar Burak Boysan İstanbul için "sürekli bir inşaat malzemeleri fuarı" diyerek gülümsüyor.
Gazeteler, çevreyolu kenarında bulunan sitelerin satış reklam ve ilanlarıyla dolup taşıyor. Mesela Boğaz'dan 40 kilometre uzakta "Bosphorus City" isminde, ünlü boğazın bir sureti olan proje Avrupa yakası çevreyolu topraklarından yeryüzüne çıkmakta. Burası modern ve genç kentliler için bir rezidans olacak ve İstanbul'da buna benzer onlarca proje şu anda yapım halinde olup bunların bünyesinde spor alanları, güvenlik görevlileri ve Starbucks gibi donanımlar bulunuyor. "İstanbul'un ikinci Boğazı" broşürünü kuşe kağıda basıyor.
Bu yeni sitenin iki kıtaya uzanmış at sırtında bir köprüsü, eski ahşap yalıları taklit eden bayağı Osmanlı villaları, balık lokantaları var. Çamurlu bir şantiyedeki yüzlerce işçi benzerliği iyileştirmeye çalışıyor. Büyük Bizans ve Osmanlı eserlerinin bir arada bulunduğu tarihi yarımada, insani yönü zayıflamış bir turistik park haline geldi. Bu büyük gayrimenkul projesinin pazarlayıcılarından bir yetkili maketi göstererek: "Amacımız en uygun fiyatlarla Boğaz kıyısını yeniden hayata kavuşturmak. Beş dakikada ulaşılabilecek, aynı sosyal çevreden çocukların buluşacağı bir kent, hedef bu. 20.000 kişi burada yaşayacak." dedi.
Denizin bulunmadığı eski bir atık toplama alanında inşa edilen kompleks çevreyolu kenarına yapıldı ve hemen metro hattına bağlandı. Yapay kanal manzaralı 300 apartman on günde kaldırılarak yerine tanesi 120.000 Avroya satılan bir oda bir salon veya iki oda bir salon evler inşa edildi. Her şeyi parçalayıp yiyen bir gayrimenkul çılgınlığına teslim olmuş şehirde ev fiyatları bir hayli kabardı. Ama bu durum diğer yandan iktidar partisine yakın beton krallarını servet sahibi yaptı. Bazı rezidanslarda, Armani veya Philippe Starck'ın dekore ettiği bazı dairelerin metrekaresi 18.000 Avrodan satılmakta. Kredilere dayanan bu gayrimenkul balonu patlamak üzere...
Beş yıl öncesine kadar etrafı kırsal alan olan Atatürk Olimpiyat Stadı, bu gün yepyeni bir kule ve çok katlı binalarla çevrildi. Eskiden gecekondu olarak adlandırılan ama sabit betondan yapılmış evlerin bulunduğu mahalleler, göç dalgalarıyla kaçak olarak tepelere yayılmış durumdaydı. Anadolu'nun kırsal kesimlerinden gelmiş insanlardan oluşan bu mahallelerin sakinlerinin büyük çoğunluğu başka yerlere yerleştirildi veya yerlerinden oldu, gecekondu mahalleleri kaldırıldı. Bu radikal dönüşüm beraberinde bir takım acil ve yeni sıkıntılar getirdi. Kültürel dosyalar ikinci planda kaldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yakın olan Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın önceliği ulaşım ve altyapı. Nitekim bu alanlarda 4 milyar Avro tutarında yatırım yapmış durumda. Şehir merkezindeki dar sokaklarda cehenneme dönmüş trafik İstanbulluların kâbusu. Durumu iyileştirmek adına metro ve raylı sistem ağını uzatan İstanbul, banliyölere bağlanmak için "metrobüs" uygulamasına geçti...
Boğaz üzerine üçüncü bir köprü inşa edilecek, Boğaz altından geçen demiryolu tüneli Marmaray inşa halinde ve üçüncü bir havalimanı da proje aşamasında. Bunun yanı sıra yollar, alışveriş merkezleri, hastaneler, camiler ve üniversiteler tüm hızıyla inşa ediliyor. Mimarlık eğitimi almış olan Kadir Topbaş, Belediye Başkanlığına seçilmesinden bu yana İstanbul'un çehresini değiştirdi. Çağlar Keyder'in ifadesine göre "Neoliberal küreselleşmenin standartlarına bakarsak İstanbul bir başarı hikâyesidir."
Ancak üzerinde uzlaşı olmadan belediyenin tasarladığı ve uyguladığı "kentsel dönüşüm programı" gittikçe itiraz almakta. Büyük Bizans ve Osmanlı eserlerinin bir arada bulunduğu tarihi yarımada, insani yönü zayıflamış bir turistik park haline geldi. Kadir Topbaş buna karşılık "Bu İstanbul için daha kârlı" diyor.
Bizans surlarının eteğinde kalan Sulukule Mahallesi de bu politikanın konusu oldu. Yüzyıllardır bölgede yaşamış Romanlar yerlerinden oldu ve müteahhitlere emanet edilen bu arsaların değeri 5 kat arttı. Aynı süreç şehir merkezinde yer alan ve Kürt mahallesi olan Tarlabaşı'nda da söz konusu oldu. Semtteki tarihi binalar yenilenerek altın fiyatına satılacak.
Yaşam alanı kentin etrafına arındırılmış banliyölere doğru kayarken, kuzeyde İstanbul'un yeni Manhattan'ı Maslak'ta cam ve metalden yapılmış kuleler yükseliyor. Türk hükümeti ülkenin finans merkezini, megapolün Asya yakasında yapılması planlanan "yeşil kent"e doğru kaydırmayı hedefliyor.
Hızla ilerleyen bu kentleşme hareketi çoğu zaman anarşik bir şekilde gelişiyor. İnşaat normlarına o kadar az riayet ediliyor ki yaşam alanının üçte ikisi, en azından kısmen, kaçak bir şekilde yapıldı. İşte bu, kent merkezindeki yayalaştırılmış İstiklal Caddesi'nde açılan ve içinde Virgin Megastore mağazasını barındıran büyük bir alışveriş merkezinin durumu. Kapılarını 2010'da açan bu alışveriş merkezine planda öngörülmeyen kaçak dört kat eklendi.
Bir deprem olması durumunda bu kaçak yapılaşmalar büyük çaplı bir felakete neden olabilir. Yakından izlenen fay hattında bulunan İstanbul büyük bir deprem korkusuyla yaşıyor. Bu yüzden kenti, yarının büyük şantiyesi yapmayı hedefleyen Kadir Topbaş şu ifadeleri kullandı: "Deprem riskini İstanbul'u yenilemek için bir fırsat olarak kullanacağız." Ve Türk inşaat sektörünün devleri ellerini ovuşturuyor.