Haberler

Bir ülkeyi milletvekilleri değil mimarlar kurar

Tarih: 12 Nisan 2011 Kaynak: Dipnot Yazan: İzzeddin Çalışlar
Seçim haberlerinden sıkıldaysanız Dipnot.tv yazarı İzzeddin Çalışlar size bir ülkenin gerçek kurucularının hikayesini anlatıyor.

Yanlızca rönesansta yetişenleri dikkate almak bile, İtalya'yı en ünlü mimarların ülkesi olarak ilan etmek için yeterli. Yine de İtalya'da bile, hükümdar-mimarlara rastlanır. Hükümdarlar nedense mimariye yönelik olarak tasarruflarıyla tanınmayı tercih etmiş. Salt bu dürtüyle, kral emriyle kurulmuş Helsinki diye bir başkent bile var dünyada.

Floransa'yı uzun yıllar yöneten ve 2. Vecchio lakabıyla da tanınan Cosimo de Medici'nin yaşam öyküsünü kaleme alan Vespaiano da Bisticci, onun mimarlıkla ilişkisini üzerine şöyle demiş: "Bıraktığı binalardan görülebildiği gibi, iyi bir mimarlık bilgisi vardı. Bu binaların hiç biri ona sorulmadan yapılmamıştır."

Giovanni Avogrado adlı bir ozan da tıpkı Jüstinyen gibi, binaların yalnızca estetiğiyle, sanatsal yönleriyle değil, teknik sorunlarıyla da ilgilenen Cosimo de Medici için yazdığı övgü dolu şiirde, ünlü yöneticinin bir binanın yapılacağı yerde dolaşırken, isteklerini tek tek ilettiğini, yanından ayrılmayan ustanın da, bunların tek tek not ettiğini belirtmiş.

Fransa'ya geçtiğimizde ise, Louvre'un yenilenmesinden, Vincennes'deki kalelere kadar, pek çok binanın inşaatında ve onarımında çok etkin rol oynadığı için, Kral 5. Charles, maiyetindeki Pisan'ın 1405 yılında yazdığı kitapta, "Bilge, sanatçı, gerçek bir mimar" olarak tanımlanır.

Fransa'yı daha sonraları, 16. Yüzyıl'da yöneten başka bir kral, 4. Henri ise, bir gün şöyle demiş: "Halk benim cimri olduğumu söylüyor, ama ben üç şeyi hiç de cimrice yapmam. Savaşırım, sevişirim ve inşa ederim". Bu kralın yukarıdaki sözlerinde abartma yok. Gerçekten de o Paris'i uzun süre kulanmış, iktidarı ele geçirebilmek için protestanken katolik bile olmuş ve "İhtiyar Çapkın" olarak anılmış.

Aynı niteliklerdeki bir Fransız hükümdar da, 3. Napolyon. Çok maceralı bir gençlik yaşadıktan sonra, ilginç bir seçimle iktidarı ele geçiren ve kendini imparator ilan eden bu kişi, vali olarak atadığı Baron Haussmann'la elele vererek. 19. yüzyıl'da, Paris'i baştan aşağı değiştirmiş. Öyle ki, bugünkü Paris, aslına bakılırsa, ne mimarların, ne şehircilerin eseri.

Bu imparatorla bu valinin yaratığı bir başkent. Baron Haussmann, Paris'in imarı sırasında, 3. Napolyon'un ne kadar etkili ve iddialı olduğunu, çalışmaları yalnızca yönetmekle, desteklemekle yetinmeyip, doğrudan bir tasarımcı, bir mimar, bir şehirci gibi davrandığını, anılarında, şu sözleriyle son derece açık seçik ortaya koyar: "imparator, yaptırmayı düşündüğü ve ivedilik derecesine göre, kendi eliyle, mavi, kırmızı, sarı, yeşil olarak çizdiği yolları içeren Paris haritasını bana göstermek için acele ediyordu."

Koskoca bir kentin, kendi adıyla anılan St. Petersburg'un mimarı da Çar 1. Petro. Hem deli, hem büyük, hem de mimar ve şehirci olan Petro'nun, St. Petersburg kenti ile ilişkisi, hayli farklı. Hükümdarın yaşam öyküsünü yazmış olan Henri Troyat, bu ilişkiyi şöyle anlatır: "Çar çalışmaları bizzat denetlemektedir. Rusların ‘dubina' adını verdikleri ünlü kırbacıyla bir şantiyeden diğerine koşmaktadır. ‹şçilere de, mimarlara da aynı rahatlıkta davranmaktadır. Bir taş ustasının yaptığı işi eleştirmekte, bir saray için yapılan eskizi kabul etmekte, bir marangozun baltasını daha iyi sallaması için teşvik etmekte, rendeyi kendi alıp, bir tahtayı düzeltmektedir."

Bu örneklere çok yakından bildiğimiz Osmanlı hükümdarlarını da katabiliriz. Hatta cumhuriyet Türkiyesinin oluşumunda Atatürk'ün dünyaca ünlü mimarları ülkemize davet etmiş olmasının altında da iktidarın mimari yaratma talebi vardır.

Bu çabalar örnekleri bugün azalan ulusal mimari üslubumuzu yarattı; fakat her nedense yakın geçmişimizde iktidarda bulunanların mimariye yönelimleri salt rant sağlama ölçüsündeymiş gibi görünmekte. Gecekondulaşmanın bir sebebi de -diğer sosyolojik nedenleri yanında- iktidarın mimari bir taraf olmamasıydı. Devlet 1950'lerden beri mimarinin salt yapı ihtiyacının karşılanmasına yönelik teknik unsurlarından yararlanıp, estetik ve tasarıma dair katkılarını göz ardı ediyor.

Son on yılda memleketi farklı niteliklerde birçok yapıya kavuşturan TOKİ'nin, çağdaş mimariye katkıda bulunduğu tek yapının -o da mecburen- TT Arena olması komik, garip, tuhaf ama gerçek. Her nasılsa geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanlığı yeni yapılacak büyükelçilik binalarının tasarımı için uluslararası saygınlığı olan Türk mimarları göreve çağırdı da en azından dışarıdaki Türkiye için mimari bir şans doğdu.

Bakalım bu tavır diğer bürokrasi makamlarına da yayılacak mı?

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.