Haberler

Türkiye'nin en doğal millî parkı

Tarih: 3 Haziran 2011 Kaynak: Zaman Yazan: M. Ali Poyraz


Fotoğraf tutkusuyla bir araya gelen 150 fotoğrafçı geçtiğimiz hafta Pınarbaşı Fotomaratonu'nda buluştu. Fotoğrafçıların büyük ilgi gösterdiği Fotomaraton'da, eşsiz doğal güzellikleriyle göz dolduran Küre Dağları'ndan geriye ise hafıza kartlarına kazınan hoş kareler kaldı.

Küre Dağları cömerttir. Dört mevsim, bir masal diyarından manzaralar sunar. Yolunuza çıkan karaca, tilki ve geyikler ev sahipliği yapar misafirlerine. Yaşlı ormanları, dik yamaçlardan vadilere bakan ahşap köy evleri, insanı küçük hissettiren derin kanyonları, ürpertici mağaraları, sesiyle huzur bulacağınız şelaleleriyle yeryüzünde size sunulan saklı bir cennet. Kültürel yapısını koruyanı da koruyan Küre Dağları'nda rengârenk fistanlı köy kadınları, yöresel yemekleri, köylerdeki yaşlıların misafirperverliği yeşilin, sarının renkleri bir tablo oluşturur.

Çevre ve Orman Bakanlığı bölgenin korunması ve turizme kazandırılması için çalışıyor. Pınarbaşı Belediyesi de çalışmalara destek için Türkiye'nin dört bir yanından fotoğrafçıları ağırladı. Kastamonu Fotoğraf Sanatı Derneği'nden (KASFOT) bir grup arkadaşla buluşup Pınarbaşı'na doğru yola koyulduk. 20 kişilik ekiple neşeli bir yolculuktan sonra Pınarbaşı'na ulaştık.

Bizi dernek başkanı Suat Cumali Güngör karşılıyor. Doktorundan mühendisine her meslekten fotoğrafçıyı bir araya getiren Suat Bey de öğretmen. Kastamonu dışından gelen diğer fotoğrafçılarla birlikte kayıt işleminin ardından fotomaratonumuz başlıyor. Bölge geniş olduğu için aracı olanlar kendi imkanlarıyla, aracı olmayanlar ise belediyenin verdiği minibüslerle yola koyuluyor. Biz KASFOT ekibiyle Pınarbaşı'nın uzun ince yollarına düşüyoruz.

Bahar geç geldiği için tarlalar rengarenk çiçeklerle dolu. Yol boyu dağlık arazilere serpiştirilmiş ahşap evler dikkat çekiyor. İlk durağımız Kayabükü köyü. Cengaver silahşorlar gibi makinesini kapan köyü kuşatmaya gidiyor. Köyde birkaç çan sesinden başka hayat belirtisi yok. Kente göçün en bariz örneği karşımızda duruyor. Eskimeye yüz tutmuş ahşap evlerden ses seda yok.

Köyün girişinde bahçesini belleyen çift fotoğrafçıların ilgi odağı oluyor. Kültür dokusunu koruyan kadınlar hâlâ renkli fistan giyiyor. Çiftten öğrendiğimize göre köyde yaşlılardan başka kimse kalmamış. Gençler çalışmak için hep şehirlere gitmiş. Güzelim evler, yemyeşil meyve ağaçları, tarlalar sanki kaderine terk edilmiş. Köyün içinde küçük gezintiden sonra yola devam ediyoruz. Grup başkanı Nevzat Bey ekibi toparlıyor. Zira gezilecek, çekilecek çok yer var.

Küre Dağları, Türkiye'nin el değmemiş en yabanıl milli parkı
İkinci durağımız Hocalar köyü. Burası da diğer köylerden farklı değil. Köyde yaşlılardan başka kimse yok. Muhtar Hasan Ünal ve eşi de uzun yıllar İstanbul'da çalıştıktan sonra köye dönmüş. Hasan amca arıcılıkla uğraşıyor. Petek yaparken fotoğraflıyoruz onu. Tipik Karadeniz köyü Hocalar'da ahşap ambarlar, yerel kıyafetli kadınlar fotoğraf için ideal kareler... Öğle yemeğinden sonra rotamız Horma Kanyonu ve Ilıca Şelalesi.

Horma Kanyonu, suların zaman içinde aşındırarak oluşturduğu eşsiz bir doğa harikası. Zara Çayı üzerinde eski zamanlarda değirmenler için açılan su bentleri hâlâ duruyor. Tarih ve doğa iç içe yaşıyor. Küre dağları kelebek bakımından da oldukça zengin. Fotoğrafçılar, kanyonda kelebek avına koyuluyor. Onlar makro fotoğrafların vazgeçilmezi. Kelebeklerden biz de nasibimizi alıyoruz.

Ilaca Şelalesi'ne patika bir yoldan ulaşıyoruz. Dağlar sanki üzerinize devrilecekmiş gibi. Sular dev kayaları ikiye ayırmış. On metreden düşen su altında doğal bir havuz oluşturmuş. Turkuvaz mavisindeki su ve manzara Küre Dağları'nın güzelliğini pekiştiriyor. Günün tepelere yaslandığı saatler, şelale çekimi için de uygun. Fotoğraflar bu güzelliğin tanığı oluyor.

Görülecek çok yer var fakat gezimiz bir günlük. Doğa sporlarının vazgeçilmez alanı Ilgarini Mağarası ve Valla Kanyonu başka bahara kalıyor. Ilıca köyünde içilen çaylar yorgunluğumuza ilaç oluyor. Fotoğraf dolu bir gün daha böyle bitiyor.

Batı Karadeniz'deki Küre Dağları Milli Parkı Türkiye'nin el değmemiş en yabanıl bölgesi. Bu özelliği Pan-Park unvanıyla da koruma altına alınıyor. Pan-Parks milli parkların dahil edildiği bir koruma ağı. Avrupa'da dokuz Pan-Parks alanı bulunurken Türkiye'de ilk ve tek aday Küre Dağları Milli Parkı. Bu unvandan sonra turizm için tanıtımlar yapılarak bölge eko turizm merkezi olabilecek.

Fotoğrafçılar, kanyonda kelebek avına koyuluyor. Rengarenk kelebekler makro fotoğrafların vazgeçilmezi.

Nasıl gidilir?

İstanbul'dan Sakarya, Düzce, Bolu, Gerede, Karabük yolu izlenerek gidilebilir. İstanbul-Pınarbaşı 407 kilometre. Yakın çevredeki il ve ilçelere düzenli olarak otobüs seferleri var. İstanbul Safranbolu üzerinden Pınarbaşı'na ulaşmak 6 saat, Azdavay'a ulaşmak 6,5 saat sürüyor. Ankara'dan Çankırı, Ilgaz, Kastamonu üzerinden Pınarba-şı'na ulaşılıyor. Ankara-Kastamonu arası 240 kilometre ve yol yaklaşık 3 saat sürüyor. İzmir-Kastamonu arası 820 kilometre.

Nerede kalınır?
Burada doğayla iç içe butik oteller var. Paşa Konağı, Pınarbaşı Konak Mahallesi'nde iki yüz yıllık tarihi bir konak. Park Ilıca Otel, Ilıca köyü yakınlarındaki tesis, iki katlı, ahşap, bungalov tipi evlerden oluşuyor. Sarımeşe Otel, Pınarbaşı merkezde 40 yatak kapasiteli.

Ne yenir?
Genel olarak yöresel yemekler de ekmekler, çorbalar, et yemekleri, hamurlu yemekler, sebze yemekleri, tatlılar ve içecekler olarak kendini gösteriyor. Pınarbaşı merkezde restoranlar var. Fakat yöresel tatları tercih edenler Park Ilıca Otel'de bu yemeklerin tadına bakabilirler.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.