Haberler

İsyankar Kent

Tarih: 4 Ocak 2006 Kaynak: Domus Yazan: Claude Parent Çeviren: Pınar Gökbayrak Derleyen: Francesca Cogni


Fotoğraf: Reuters - Victor Tonelli

1960 yılında L’Architecture d’Aujourd’hui dergisinin editoryal ekibi Başbakan Michel Debré’den, Paul Delouvrier’nin Paris bölgesinin yeni yerleşkeleri için yaptığı plana karşı çıkmasını istedi. Otoritelerin öngördüğü gelişim planına karşılık, grup “Paris Parallèle” adlı bir öneri sundu. Bu öneri, çok hızlı bir ulaşımla merkeze bağlanan ve mevcut merkez kadar önem taşıyacak ikinci bir Paris fikrini savunuyordu. Merkezden merkeze ulaşım birkaç dakika içinde olacak, iki merkezli kentsel kurgu, sonunda tek bir varlık olarak işleyecekti. Proje, o dönemde banliyölerde uygulanan sosyal konut politikalarının tehlikelerini saptayan detaylı bir dosya ile birlikte sunulmuştu. Grup, koğuş-yerleşkelere ve bu bilinçle inşa edilen konut bloklarına radikal bir eleştiri getiriyordu. O dönemde, yeterli ulaşımın olmadığı bu yerleşkelerde sağlıksız koşullarda barınmayı reddeden gençler arasında huzursuzluk belirtileri de görülmeye başlanmıştı. Kısaca, havada bir isyan kokusu vardı. Paris nüfusunun olanakları kısıtlı sınıflarına uygun görülen gettolara; yönetici ve politikacıların da, bu getto yerleşim şemalarını desteklemelerine karşıydılar.

Doğal olarak, gazeteler “konut yerleşkelerinin hastalıklı hali” diye manşetler attılar, suçu gerçek nedenlerden ziyade mimari sonuçlarda buldular. Toplumsal işleyişin bir göstergesi olarak mimarlık, tercih edilmeyen sosyal eğilimlerin doğrudan doğruya esas sebebi oldu. Fransız Hükümeti’nin -endüstriyel bir çaba olarak tanımladığı- göçmenler için hızlı konut üretimi davetinin ardından, dönemin önde gelen mimarlarının bu işe paldır küldür girmeleriyle, L’Architecture d’Aujourd’hui editörlerinin reaksiyonu ortamda iyice hoşnutsuzluk yarattı. Üstelik, bu mimarlar apar topar projeye dahil oluşları esnasında, olası bir mesleki hata konusunda en ufak bir eleştiri dahi getirmemişlerdi. Küçücük bir şüphe bile duymuyorlardı. İvedilik zaruriydi!

Mimari açıdan ise “Unité d’habitation” onlar için, yaptıklarından emin olmak adına yeterli bir kıstastı. Zavallı Le Corbusier bu ahlaksızlığı örtecek bir perde olarak kullanılmıştı! Son ayaklanmaların, yağmalamaların ve silahlı çatışmaların ardından ne yazık ki şunu kabullenmek zorundayız: Rahatsızlığın ilk işaretlerinden kırk beş yıl sonra Paris’te, AYNI SEBEPLER AYNI SONUÇLARI DOĞURUYOR. Yoksulluk, istikrarsızlık ve mahalli işsizlik bu olayların altında yatan sebeplerdir. Ama sözkonusu mimarlık da, yıllanan altyapısı, aşırı İZDİHAMI ve her şeyin ötesinde dikkate değer herhangi bir aktivite merkezine olan UZAKLIĞI ile esas sebepleri KÖRÜKLEMİŞTİR. Sonuç olarak 1960’lardan beri önemli bir değişiklik görmeden devam ettirilen bu toplu konut modeli, toplumsal sıkıntının aşikar işareti olarak hala görünürdeki sanıktır. İnsanlar bu mekanlarda yaşamıyorlar, buralara düpedüz istiflenmişler. Ancak mevcut ayaklanma ve kundaklamaların ana sebebi konut bloklarının mimarisinin ve formunun çok ötesine geçiyor.

Belirleyici neden, coğrafi tutukluluktur. Paris bölgesinde, kent ve banliyöleri arasına çekilen kesin bariyer, banliyölerde sanayinin bulunmaması, ticaretin çok az olması, merkezle ulaşımın doğru dürüst kurulamaması ve insanların boş vakitlerini geçirebileceği mekanların yokluğu ile bu patlamanın esas barutu olmuştur. Kısaca banliyöler, kasvetli konut kutucuklarının en uç noktaya taşınarak, koğuşlar halinde yığıldığı ve merkezle herhangi bir ortak yaşam umudunun kalmadığı çöllerdir. Patlamayı ateşleyen de, işte bu toplumsal etkileşimden uzak tutulmuşluk, bir gettoya kapatılmışlık, açılamaz bir bariyerin içine hapsedilmişlik hissi oldu. Tabii ki, gizli ırkçılık, insani ilginin eksikliği, ana otoritenin kaybolması ve oldukça hiyerarşik uyuşturucu trafiği bu yerleşimlerde ikamet edenlerin sırtında gittikçe ağırlaşan bir yüke dönüşüp, durumu daha da zorlaştırdı. Mimarlık bu sorumluluktan üstüne düşen payı almalı. Ancak bu yine de her şeyi açıklamaz. Eğer burada bir savaş sözkonusu olacaksa, bu, mıntıkalar arası bir savaş olacaktır. İşin en tehlikeli yanı da, bu kontrolden çıkmış durumun sorumlusu olan genç insanlar Fransa doğumlu olup, yasal ve coğrafi olarak Fransız vatandaşı olmalarıdır. Dolayısıyla bu, aslında onların bir vatandaş olarak görevlerinin farkında olmayı reddetmelerinden kaynaklanan bir isyandır. Peki o zaman mimarlık tüm bunların neresinde duruyor?


Fotoğraf: de.indymedia.org

Mimari biçim olarak bu krizi derinleştiren ve dermansız bırakan iki eleman var: Yüksek kulelerin ve konut bloklarının, kamusal yaşamı soyut bir konsepte çevirme gibi bir kusurları var. Bu konut bloklarının mimarları, büyük boşlukların ve geniş perspektiflerin mutlu yaşamlar için yeterli olacağını düşünüyordu. Fakat tersine, tanımsız ve kullanılmayan bir kentsel boşluk aslında, alt tabaka için bir umutsuzluk nedeni oldu. Bir boşluğun ve hatta düz bir yeşil alanın karşısında yaşayan bir kişi, meditasyonun gücünden faydalanabilmek için strüktüre edilmiş düşünceler üretebilecek bir durumda olmalıdır. Dolayısıyla mimarlığa ilişkin bu soru aslında kaçınılmaz olarak kültürel bir sorudur. Beş katın üzerindeki bloklarda yaşayanlar aşağıda oynayan çocukları ile doğrudan ilişki kuramazlar. Ailelerin gözetimi tamamen ortadan kalkar. Sosyal etkileşim ise, sadece merdivenlerde ya da daha da kötüsü asansörde mevcuttur. Bu düşey sokak kontrol edilmesi imkansızlaşan ve hiçbir şekilde kamusal hayata hizmet etmeyen bir alana dönüşür ve şiddetin mekanı olur. Şişirilmiş bloklar, görüntüleri ve aşırı ölçekleriyle mutlak bir anonimliğe yol açarak kişilerin mekanlarını ve hayatlarını dümdüz eder. Bu monoton mimari içinde yaşamak durumunda olan hiçkimse kendi bireyselliğini beyan edebilecek bir fırsat bulamaz. Peki, işler nasıl bu kadar çığrından çıkabildi? Bu kuşkusuz işin içine dahil farklı aktörlerin danışıklı dövüşüne bağlı: politikacılar, bankacılar, kamu ve özel sektörün üst kademe yöneticileri ve yatırımcılar. Herkes, harcamaları kısmak ve teknolojik gereksinimleri minimumda tutmak için bu bir örnek binaları seri olarak üretme konusunda fikir birliğine vardı. En önemli bahane mimarlığı sanayinin konusu yapmaktı ki bu da oldukça despot ve kısıtlayıcı bir durumdu. Ne yazık ki çoğu mimar bir çocuk saflığıyla bu tuzağa düştüler.

Bu “yeniden ısıtılmış” meseleyi korunmasız topluma konfor, gün ışığı ve hijyen gibi kelimeler sarf ederek sundular. Fransız mimarlığının bu oldukça üzücü dönemine dair hikayeyi tamamlamak gerekirse, her on yılda bir sağ eğilimli bir bakanın, ayrık nizam konut üretimine çılgınca giriştiğini ve bu projeyi tüm acılarımızın alternatif çözümü olarak müjdelediğini de eklemek lazım. Fakat tüm bu çabalar boşa çıkmıştır: düşük kaliteli inşaat ve hemen akabinde hızlı bir degradasyon, kaynak kıtlığı ve plansızlıktan doğan bakımsızlık ve işyerlerine gidebilmek için gerekli ulaşım hizmetinin yetersizliği. Bir felaket tahmin edilmiş ve doğrulanmıştır. Peki ne zaman halkın aldatılması son bulacak? Ne zaman onların (boşuna) banliyö villa beklentileri es geçilmeyecek? Tüm bu sıkıntı içinde, hükümetin öngöremediği toplu konut sakinlerinin vahşi tepkisi ile de karşılaşınca, bu patlamayı geciktirmek üzere, birkaç yıl önce Lyons yakınlarındaki Vaulx-en-Velin’de ve polisin yıllardır uğramadığı Marsilya’nın kuzey banliyölerinde çok çaba gösterildi. Elimizde ne var ve ne önerilebilir? Her şeyden önce, her zaman yapıldığı gibi, YIKMALIYIZ; bu kule ve donuk konut bloklarını, daha önceki dönemlerde hoş karşılanmamış uyarıcı makalelerimde de önerdiğim üzere*, yıkmak için acil bir plan yapmalıyız. Bilinçli ve rehabilitasyon amaçlı bir yıkım olmalı bu. Bu kararlaştırılan tepkisel yıkım politikasının ardından şunları yapmalıyız: İlk olarak, yakın gelecekte üretilebilecek ve dönüştürülebilecek projeler hazırlamalıyız. Sonra da, uzun vadeli meselelere yönelik yeni strüktürler tasarlamalıyız. Bu, bizi hem acil ve şişirme işlerden uzak tutacak, hem de projenin ne geçici ne de kalıcı olmasını sağlayacaktır. İlk adım on yılı aşmamalı ve toplumsal krizlerin tahmin edilemezliğine uygun biçimde (ESNEKLİK VE MOBİLİTE) muntazam bir öz-yıkım ve kısmen yenileme içermeli. İkinci adım ise, toplumdaki tahmin edilen değişimleri dikkate alarak evrilen bir mimarlıkla, kırk yıllık bir süreyi kapsamalı.

Bu geçici dönem çok dikkatle ele alınmalı; altyapı, yağmur suyu akışı, bağlantılar, ulaşım, kanalizasyon ve atık kontrol sistemlerinin tümü üstyapıya çok fazla esneklik sunabilmeli. Bu üstyapılar, demonte edilebilir olup, yalıtım konusunda da güvenilir olmalı; hızlı ve gerekli değişikliklere de elverişli olabilmeli (araştırmacılar tarafından Kutuplar’da kullanılan çadırlar gibi). Hafif olarak adlandırılan bu strüktürlerde, ailenin en önemli varlıklarını koruyacak şekilde betonarme olarak inşa edilmiş, çelik kapılı dayanıklı bir “sağlam oda” bulunmalı. Birkaç nesile yönelik tasarlanan uzun vadeli projeler için ise, bunlar sürekli bir kentsel doku oluşturmalı ve piyasanın modern kurallarınca şekillenen göçlere yönelik dinamik bir örüntü içinde inşa edilmelidir.

Dolayısıyla, kısa dönemli banliyö yaşam koşullarına baktığımızda esneklikten, uzun dönemli sabit strüktürler konu olduğunda da göçlerden bahsediyoruz. Sadece bu bizim, modern dünya ve krizlerine, sarsıntılarına, politika ve onun tepkisel etkileri ile kontrol edilemez kalıcı değişikliklerine ayak uydurabilmemizi sağlar. Sorun, devamlılığı olan mekanlar üretmek ve alanı etkin biçimde organize edebilmektir. Bu şekilde, bizi bu son ayaklanmalara kadar getiren büyük yıkımlar veya büyük yeniden inşa çabalarına gerek duymadan, dünyadaki değişimleri öngörebilir hale geliriz. Banliyö sakinleri, mimarlığın soyutlaşması, yere referans vermemesi ve evrimi reddeden hapishane benzeri havası nedeniyle isyana yönelmiştir.

Claude Parent (Neuilly-sur-Seine, Paris,1923) Mimar ve yazar. 1979’da Gran Prix National d'Architecture ödülüne layık görüldü.

* La rèvolte des villes (Entrelacs de l’oblique içinde, Edition du Moniteur, Paris, 1981) ve Colère, ou la Nècessitè de dètruire (Michel Schefer, Marsilya, 1982)

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.