Walter Benjamin ve Asja Lacis 1952 yılında birlikte hazırladıkları bir makalede Napoli şehrinin gözenekliliğinin merkez imajı olarak nitelendiriyorlar. Napoli ve Beyrıt her ne kadar topgrafik açıdan tamamen farklı da olsa bu makalede Napoli için yazılanların hepsi Beyrut içinde eş derecede geçerli olduğu görülüyor. Hatta Beyrut’u Napoli üzerinden ele almak Benjamin’in kendi geliştirdiği kenti farklı bir kent üzerinden okuma yöntemi ile incelenebiliyor.
Napoli, kaya bir tepe üzerinde yer alan bir kent. Lacis ve Benjamin makalelerinde “Tepenin eteklerine değen deniz ve eteklerde mağaralar yer alıyor. Bu kaya kadar geçirgen olan mimarlıktır.” tanımlamasını yapıyorlar. Bina ve hareketin avlularda, arkadlarda birbiri içine geçtiğini ve yıllardır bu birlikteliğin korunmaya çalışıldığını anlatıyorlar. Kentte keskin tanımlamalardan kaçınarak mekanlar yaratmışlar. Kentte hiçbir durum sonsuza dek var olmuyor, hiçbir figür öyle yada böyle diye savunulmuyor. Burada toplumun ortak ruhu bir araya gelerek mimariyi ve kenti oluşturuyor. Makalede geçirgenliğin bu kentin tükenmez yaşam kanunu olduğu yorumu yapılıyor. Bu kanun Beyrut’ta şaşırtıcı bir şekilde mevcut. Beyrut’ta da binalar ve hareket birbiri içine geçiyor.
Bu imajı kentlilerin karakterine ve psikolojisine yorumlanırsa, Benjamin ve Lacis durumu şöyle ifade ediyorlar; “Geçirgenlik sadece güneyli zanaatkarların tembelliği sonucunda oluşmuyor, bunun ötesinde temelde mekan ve fırsatların her seviyede korunmasını hedefleyen doğaçlama arzusu yatıyor. Binalar yaygın bir basamak olarak kullanılmış. Hepsi sayısız eş zamanlı tiyatrolara bölünmüş. Balkon, avlu, pencere, geçişler ve çatı aynı eş zamanlı sahneler. Bu nedenle geçirgen kentte iç ve dış arasındaki, özel ve kamusal arasındaki, yüzey ve beden arasındaki kategorisel sınıflandırma giderek yok olma eğilimindedir.” Bu mekansal organizasyon tanımlamaları Beyrut’un birçok bölgesinde görülebilir.
Gözenekli dokuda kentsel mekanlar perspektif kuralları dışında düzenleniyor. Bu mekansal organizasyonun sürekliliği Beyrut örneğinde kent savaşa sahne olduğunda acımasızca bozulmuştu. Savaş sırasında savaşın aktörleri kendi geçirgen kimliklerini şiddetle inkar ederken, kendilerini kentin geçirgen dokusunda da ayırmışlardı.
Savaş sonrası global başkentte yeni aktörler kentin gözenekli dokusunun psikolojik oluşumunu göz ardı ederek kenti küresel homojen mekanları yaratmaya, kentin gözenekli dokusunu perspektife uygun mekanlar haline getirdiler. Bunun sonucunda, kentin yeniden yapılandırılmasındaki temel nokta kentin doğasında varolan sosyal düzenin geçirgenliği inkar edilmesine dayanmaktadır.
Sonuç olarak Beyrut’un mevcut durumu aslında kaygısızlığın bir göstergesidir. Hiç kimse dekorun diğer yüzündekileri görmek istemiyor, ülkenin derinliklerini, hayal kırıklıklarının yarattıklarını, güney bölgelerinden göç eden binlerce fakir insanı.
Belki de Arap dünyasından gelenlerin hepsi kendi ülkelerinde olmayanları Beyrut’ta aradılar. Böylede Bayrut zıtlıkların buluşma noktası haline geldi. Bu ona tanımsız bir isim yarattı ve kent bu anlamda kendi dokusunu kendi kimliğini kaybetti. Beyrut farklılıkların ve anlaşmazlıkların mekanı oldu.
Konuyla İlgili Linkler
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!