Haberler

İstanbul Surlarını Korumak İstiyor muyuz?

Tarih: 2 Mart 2005 Kaynak: Açık Radyo Yazan: Aykut Köksal

İstanbul surlarının onarımı, kentin değişmez sorunlarından biri olarak kalacağa benzer. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarihi Çevreyi Koruma Müdürlüğü’nün açıkladığı çalışma programında, hem kara surlarında, hem de Marmara ve Haliç sahil surlarında restorasyon çalışmalarının gerçekleştirileceği belirtilmiş. Ayrıca “Karasurları Sur Beden Duvarları Burçlarına Fonksiyon Verilmesi ve Sur Bandı Rekreasyon Amaçlı Düzenleme Projesi” başlığı altında, “sur çevresi ve burçların iç ve dış mekânlarının gezilebilir ve yaşayan mekânlar yapılması ve İstanbul'un sosyal ve kültür hayatının bir parçası haline getirilmesi amaçlanmaktadır” deniyor. Buradaki anlatım bozuklukları, yapılacak çalışmaların niteliğini de haber veren bir işaret gibi. Aksaray’daki Bodrum Camisi (Myrelaion) sarnıcının ve Binbirdirek’in, son yıllarda “yeniden işlevlendirme” amacıyla nasıl tahrip edildiklerini anımsayınca, surların burçlarına “fonksiyon” verme isteği insanı ürkütüyor. Ama daha da önce, surların onarımını yeniden tartışmak gerekiyor.

İnşa edildikleri tarihten bugüne dek, surlar çeşitli onarımlardan geçmiş. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, özellikle depremlere bağlı tahribatın onarımı öne çıkıyor. “Restorasyon” başlığı altında irdelenebilecek onarımlar ise 1950’den sonra yapılan çalışmalarda görülüyor. Ne var ki, son elli yıllık dönemde yapılan bu onarımların, her ne kadar bir anlayış bütünlüğü göstermeseler de, birkaç istisna dışında “koruma” hedefinden oldukça uzak olduklarını belirtmek gerek. Özellikle “Dalan dönemi İstanbul tahribatı”nın en önemli ayaklarından birini surların onarımı oluşturuyor. 1986-1989 arasında gerçekleştirilen bu çalışmaların, restorasyon yazınına emsalsiz bir kötü örnek olarak geçtiğini, yapılanın vahşet düzeyine ulaştığını söylemek abartı sayılmamalı. 1991’de surların restorasyonuna yeniden girişildiğinde, henüz bir önceki dönemin sağlıklı bir değerlendirmesi yapılmamış, eleştiriler profesyonel çevrenin dışına ulaşmamıştı. O günlerde, Milliyet gazetesinin başyazarı Altan Öymen, surları konu aldığı bir yazısında, yapılmış onarımların niteliğiyle hiç ilgilenmiyor ve restorasyonların “hızlandırılarak” sürdürülmesini istiyordu. Öymen’in bu yazısı üzerine kaleme aldığım, 16 Ocak 1992’de Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazımdan bir bölümü (tüm güncelliğini koruduğunu düşünerek) aynen aktarmak istiyorum:

“Öncelikle bir noktanın çok net olarak dile getirilmesi gerek: İstanbul surlarının ‘restorasyonu’ bugüne dek gerçekleştirilmiş en büyük tarihsel yapıt tahribatlarından biridir. Surlar tüm tarihsel nitelikleri dışlanarak adeta yeniden inşa edilmiş, surların günümüze ulaşmasını anlamsız kılacak nitelikte bir yenilemeye girişilmiştir. Sonuçta ulaşılan yalnızca kötü bir ‘dekor’dur. Korumacılığı turistlere tarihsel imgeler vermek için kopyalar inşa etme düzeyine indirgemek, gerçekte korumayı yadsımakla eşanlamlıdır. Bugün ne yazık ki, surların önemli bir bölümü için geriye dönüş olanaksızdır. Ne ki bundan sonrasında çalışmaların bilimsel restorasyon anlayışıyla sürdürülmesi gerekir. Surların günümüze ulaşan parçalarını, strüktürel zorunluluk olmadıkça tamamlamaya gitmeden onarmak, restorasyonu yalnızca sağlamlaştırma, dondurma ve tarihsel özellikleri koruyarak bugüne ulaşanı yarına ulaştırma olarak kavramak şimdiden sonrası için izlenmesi gereken yoldur. Bu yaklaşım kuşkusuz bugünkü kurmaca, yapay ve yalan söyleyen tarih yanılsamasından daha doğru ve gerçek bir tarihsel imge vermeyi sağlayacaktır. Tüm bu çalışmalar ise sanılanın aksine daha fazla zaman ve daha fazla araştırma gerektirir. Görüldüğü gibi, koruma ve restorasyonda sorunsalın bilimsel düzeyde ve doğru kavranması asıl aciliyet bekleyen konudur. İstanbul surlarının restorasyonu gibi önemli bir koruma konusunun, hızlandırılması gereken bir inşaat faaliyeti olarak görülmesi bu yüzden son derece yanlış olacaktır. Yanlış onarımın getirdiği tahribat, zamanın getireceği tahribattan daha büyüktür. Eğer doğru bir restorasyon anlayışıyla surları ele alacak bilgi birikimine ve anlayışa sahip değilsek bırakalım dağınık kalsın.”

Evet, aradan on üç yıl geçmiş, ama değişen çok şey olmamış. Hiç kuşkusuz istisnalar yok değil: Zeynep ve Metin Ahunbay’ın büyük bir titizlik ve özenle, incelmiş bir duyarlıkla ve bilimsel bir yaklaşımla restore ettikleri ufak bir bölüm, şimdiden sonraki çalışmalar için de önemli bir örnek oluşturuyor. Ama bu yaklaşımın sürmesi için hem bu duyarlığı talep edecek bir yerel yönetim, hem de zaman ve sabır gerekiyor. Kısa sürede gösterişli sonuçlara ulaşma isteği sürdükçe, surların sağlıklı bir onarım çalışmasıyla ele alınmasını beklemek de bir düş olarak kalacak.

Ama yine de, şu aşamada yapılması gerekenleri belirtmekte yarar var: Yeni onarımlara girişmeden önce, bugüne dek yapılmış tüm onarımların dökümünü yapmak, titiz bir eleştiri süzgecinden geçirmek, onarım dönemlerine göre niteliklerini saptamak, elde edilen verileri uzmanların tartışmasına açmak ve buradan çıkacak sonuçlarla gelecek onarımlarda izlenecek stratejileri belirlemek gerekiyor. Bunların yapılabilmesi için de bir bilgi ve belge merkezi oluşturulması, çeşitli kurumlara dağılmış rölöve, fotogrametrik saptama ve restorasyon projesi gibi belgelerin bir araya getirilmesi zorunlu. Tabii, eğer gerçekten İstanbul surlarını “korumak” istiyorsak…

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.