Haberler

Geleceğin kentleri

Tarih: 4 Temmuz 2006 Kaynak: Akşam Yazan: Cengiz Türksoy
ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde öğrenci olduğumuz dönemde “Geleceğin Kentleri” başlıklı bir sergi açılmıştı. Sergiyi hazırlayan Amerikalı mimar bir de konferans vermişti. Sergideki tasarımlara göre geleceğin kentleri her ünitenin birbirine eklenebileceği dev kütlelerden oluşacaktı. Amerikalı mimar bunu; “örneğin bir çocuğunuz mu oldu, kaçıncı katta olursanız olun, hemen bir kapsül alıyorsunuz ve evinize ekliyorsunuz yeni bir oda olarak” diye açıklıyordu.

Kentlere kuru bir mimarlık ürünü olarak yaklaşılan o sergi ve konferansta söylenenleri ne hocalarımız, ne bizler ciddiye almıştık. “Bir çocuğunuz olduğunda, yeni bir kapsül alıp eve ekleyeceksiniz” diyen Amerikalı mimara laf atan bir hocamız “ya da bir kapsül alacaksınız çocuğunuz olmayacak” diyerek, bu tasarımla dalga geçmişti.

Bu yaklaşımı neden ciddiye almamıştık? Çünkü bu yaklaşımda, insan yoktu, onun duygu dünyası, toplumsal yaşamı, insan ilişkileri, çocuk yetiştirme, komşuluk ölçekleri, kent içi dolaşım hiç önemsenmemişti. İnsanı insan yapan bu özellikler olmaksızın tasarlanan bugünkü birçok kent gibi “geleceğin kentleri” adı verilen o tasarımlar da insan doğasıyla çelişkili ve bu nedenle mutsuzluk kaynağı mekânlar üretebilirlerdi ancak...

Kent dediğimiz, içinde belirli sayıdan çok kişinin yaşadığı insan yerleşmeleri biçimlendirilirken neyin/nelerin bağımsız değişken olarak kabul edildiği orada yaşayanların mutluluğuyla yakından ilgilidir. Günümüzdeki kentlerin çok önemli bir bölümü içinde yaşayanları mutlu etmiyorsa, bunun ilk nedeni kentlerin biçimlenişinde arazi mülkiyeti ve otomobil sahipliliğinin öncelikli bağımsız değişken olarak kabul edilmiş olmasıdır. Bu yaklaşımı benimsemiş olanlara göre kent asıl olarak yapı ve yollardan oluşan bir mekândır, gerisi ayrıntıdır. Bu anlayışın egemenliğindeki yerel yönetimlerin bulunduğu kentlerde ağırlıklı olarak bu işlerle uğraşılır. Buralardaki belediyelerce hazırlanan planlara, yapılan işlere bakınız, orada insan olarak kendinizi bulamazsınız. Bu plan ve işlerde sahip olduğunuz arazi ya da araç kadar varsınızdır. Bunun dışındaki özelliklerinizin çok fazla önemi yoktur bu anlayış sahiplerine göre. Bütün bunları kentte yaşayanlar da kaçınılmaz ve olağan olarak görürler; kölenin kölelik kurumuna itiraz etmeyi aklına bile getirmemesi gibi. Daha da kötüsü, kentliler, dışarıdan gelmiş konuklarına, içine bile girmediği kentin yüksek yapılarını; yaşamı yayalar için kâbusa çeviren katlı kavşakları, yeraltına girip çıkarak lunaparklardaki “bugi bugi”ye benzeyen geniş trafik yollarını gösterirler övgüyle.

Oysa eski kent dokusunda her şey gerektiği gibi ve gerektiği kadardı, çünkü her şey insan içindi. İnsan ve çevresi bir bütündü. O kentlerin organik dokusunu belirleyen bağımsız değişken insandı; insanın mutluluğu ve gönenciydi. O nedenle geçmişin kentlerinden bugüne çok şey kalabilmiştir. Bugünün kentlerinde, geleceğe aktarılmaya değer hiçbir şey bulamıyorsak, bu günümüz kentlerini oluşturan anlayışın sonucudur. Biliyoruz ki, insanlar var oldukça kentler de olacaktır ama ne arazi mülkiyeti ne otomobil sonsuza değin varlığını koruyacaktır. Geleceğin kentleri biçimlenirken insan ve onun mutluluğunun yine bağımsız değişken olacağı günler yaklaşmaktadır.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.