Türkiye genelinde pekçok şehirde son birkaç senedir görmeye alıştığımız trafo boyama furyasının son örneklerini İstanbul’da görüyoruz. Belediyenin web sitesinden yayınlanan habere göre 78 adet trafo binası, “Sihirli Resim” tekniğiyle boyanarak, İstanbul’un ana arterlerinin modern bir görünüme kavuşması, Mimarlık ve Şehircilik kuralları çerçevesinde Kent Estetiğinin sağlanması, işlevsel, yaşanabilir mekanlar oluşturulması amaçlanıyor.
Bu konu çeşitli platformlarda tartışıladursun, trafoların kente katılmasına yönelik çalışmalara alternatif bir öneri Eskişehir’den Haldun ve Filiz Aşçıkoca’dan geldi. Çağdaş mimari öğeler kullanarak tasarladıkları trafo önerileriyle ilgili Haldun Aşçıkoca ile bir Söyleşi gerçekleştirdik.
Proje Hakkında
Gece Görünüşü
Haldun ve Filiz Aşçıkoca tasarımlarını aşağıdaki cümleler ile özetliyorlar:
“Kentsel gündelik hayatın fonunu oluşturan sabit ve üç boyutlu yapıların, üç grup altında toplanabileceği düşünülebilir: programatik yapılar, a-programatik yapılar ve organik yapılar.
Programatik yapılar; kentsel gündelik hayatın içinde kendi programları (barınma, ticaret, sağlık…) ile yer alır ve ilişkiler sistematiği olarak bu hayatın sürekliliğini oluştururken aynı zamanda da mimari içerik olarak üstlendikleri bu programların, temsili görüntüleri aracılığıyla kentsel hayatın bir çeşit fonunu oluştururlar. Bina olarak üstlendikleri işlevi yerine getirmenin yanında onlardan beklenen, bu işlevin kentsel strüktür içindeki temsili- görüntüsel aktarımını da üstlenmektir.
Elektrik trafoları, elektrik direkleri, tren rayları vs gibi a-programatik yapılar ise dolaylı işlevleri nedeniyle dokunabildiğimiz programlara sahip değillerdir. Onlar kentsel gündelik hayat içinde yanından geçtiğimiz, etrafında dolaştığımız ama bir türlü temas edemediğimiz, yaşantının sürekliliği içinde yer al-a-mayan, dilsiz, uyuyan hayalet yapılardır. Fiziki varlıkları kendi içeriklerinden kaynaklı bir görüntü üretemez. Bu 'gerekçesizlik' onların varlıklarından rahatsız olmaya kadar giden bir problem üretir.
Elektrik trafolarına ait önerdiğimiz çalışma ile bu yapıların kentsel gündelik hayat içindeki varlıklarını gerekçelendirecek içerikler oluşturmaya çalıştık:
Kendi yapıları bir temsili görüntü üretemeyeceği için bu yapılara kurgusal, zarf cepheler giydirilebilir. Binanın kendi varlığından koparılmış bu yeni giydirme cepheler yeni bir anlamlandırma, soyutlama ve mikro-kentsel plastik hüviyete büründürülebilir. Var olan yapılar yüzeylerine ait gerçeklikten koparıldığında üzerlerine geçirilecek yeni kılıflar bir özgürlük ve yaratıcılık alanı haline gelebilir.
Doku Çalışmaları
Kabaca, alçı-blok, değişik kesitlerde profiller, aydınlatma donatısının kombinasyonundan türetilmiş değişik örgü sistemleri; hayalet yapıları lokal ve küçük ölçekli anıtsal yapılar haline getirebilir. Varlıklarının tekrarı kentsel alt ölçekteki büyüklüklere denk düşen trafo yapılarının yeni varlıkları, bulundukları alt ölçeğe ait mikro-anıtsallıklar, röper noktaları, ve lokal kentsel plastikler haline gelmeye başlayabilir.
Gündüz inşa-örgü sistemlerinin sağladığı plastik ifadeyle hafızaya seslenen yeni trafo zarf yapıları, bünyelerinde özelleştirilerek yerleştirilen yapay aydınlatma kaynakları ile de geceye ait fener görüntüler sunabilirler.
Tepebaşı Belediyesi'nin vesayetinde yapılıyor olması, bu çalışmaya sosyal bir uç ve açılım getirmeyi zorunlu kılıyor. Bu sosyalizasyon anlam katmanında kentsel mekân işaretleri ile sinemanın sessiz kahramanları arasındaki vefa ve hatırlama ilişkisini sağlamaya çalışırken artık ve kimliklendirilemeyen yapıları birer enstalasyon-yerleştirme- çalışmaları olarak kentsel donatının nitelikli ve sanat içerikli varlıkları haline dönüştürebilir. Trafodan dönüştürülen her bir anıtsal yapı, örneğin yerli film festivallerinde yardımcı kadın ve erkek oyuncu ödülü almış sanatçılara adanırken bu yapılar ikinci bir anlam katmanına kavuşturulmuş olabilir. Böylece gece ve gündüz farklılaşarak ışıyan bu konstrüksiyonlar ışığını yerel ölçekten ulusal ölçeğe taşımış olur.”

