Şubat ayında Fatih Sultan Mehmet Heykeli ile ilgili duyumlar gelmeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel, İstanbul Boğazı'na Fatih Sultan Mehmet Heykeli dikmek istediklerini bildirdi. Nedenleri ise İstanbul’un Fatih’i yeterince yansıtmamasıydı. Heykel ABD'deki Özgürlük Anıtı'na benzer biçimde İstanbul Boğazı’na, görülebilecek en iyi yere konulacaktı. Özgürlük Anıtı Amerika’nın “özgürlüğe verdiği değeri” (!) nasıl simgeliyorsa İstanbul’un simgesi olması hedeflenen Fatih Heykeli’nin de Fatih Sultan Mehmet’in komutanlığını, devlet adamlığını, sanatçı kimliğini ve İstanbul'un fethini vurgulaması bekleniyordu. Yer daha sonra Kadıköy Mendireği olarak bildirildi.
Beklentilerin absürtlüğüyle en başından tuhaf olan bu olay bir süre dinginliğe kavuştuktan sonra yarışmanın duyurusu ve akabinde Doğan Hızlan’ın yazılarıyla tekrar gündeme geldi. Ancak Mehmet Aksoy’un önemli tespitlerinden yola çıkan Doğan Hızlan, olayı baştan sorgulamak yerine yarışmadaki aksaklıkların düzelmesini temenni ediyordu. Heykelin yeri sanatçılar tarafından değil kurul tarafından seçiliyordu, istenen maketlerin boyutları çok fazlaydı, verilen bir ay zaman çok dardı, ödüller ve bütçe belli değildi, jüri uzunca bir süre açıklanmamıştı. Mehmet Aksoy’un yarışmaya katılmamak için öne sürdüğü bu sebeplerin çok geçerli olmasıyla birlikte Doğan Hızlan’ın en büyük temennisi yarışmanın süresinin uzatılması ve jürinin açıklanmasıydı. Doğan Hızlan yarışmadan hala birşeyler bekliyordu ve bunu bu şekilde gündeme taşıyordu. En üzüldüğü şey de Mehmet Aksoy’un yarışmaya katılmayı kabul etmeyişiydi.
Bu arada Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk de bu konudaki fikirlerini belirtti ve Fatih Sultan Mehmet ile Kadıköy arasında hiç bir alaka olmadığını, Fatih’in Kadıköy’e hiç geçmediğini söyledi. Sonra nedense Atatürk’ün 17 kere Kadıköy’e geçtiği anektodunu da verip Fatih heykeli için fetih esnasında donanma kumandanına kızıp atını denize sürdüğü yerin cazibesinden bahsedip, en uygun yerin Haliç olduğunu söyledi. Bu arada tartışmalara katılan bir diğer kişi olan Zülfü Livaneli’nin İstanbul’a simge olarak önerisi ise İlhan Koman’ın “Akdeniz Heykeli” idi.
İstanbul simgesi tartışması o kadar uzadı ki UIA Mimarlık Kongresi’nde "simge" için Peter Eisenman Sultanahmet, Zaha Hadid Ayasofya ve Sultanahmet, Charles Korea, Michael Sorkin ve İngiliz Mimarlar Enstitüsü Başkanı George Ferguson Ayasofya’dan yana oylarını kullandılar. İstanbul’un yeni bir simgeye ihtiyacı olmadığını en başta da belirtmelerine rağmen Başkan Kadir Topbaş’ın ısrarlarına dayanamayarak birşeyler söylediler.
Fatih Heykeli’nin nereye konması gerektiği ve İstanbul’un simgesi bu kadar ciddi bir biçimde tartışılırken yarışma değerlendirme ve seçme jürisi açıklandı;
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen başkanlığında, Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel, Heykeltıraş Prof. Hakkı Karayiğitoğlu, Bakanlığın 2 No’lu Koruma Kurulu Üyesi Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi Süleyman Faruk Goncuoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda görevli Mimar Ulvi Gürpınar, Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Necmettin Yağcı, Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi İzzet Temel, İstanbul Valiliği İl Bayındırlık Müdürlüğü’nden Mimar Ömür Orhon.
Yarışma jürisinde sadece bir heykeltıraş vardı, diğerleri her ne kadar ünvanları da olsa bu konuda; deniz ortasında duracak olan 30 metrelik bir anıt-heykel-kompleks için üretilen fikirleri değerlendirebilecek kadar işleriyle sınanmış kişiler değildi. Verilecek olan kararların doğruluğu endişe yaratıyordu.
Kendileri de mi endişe ettiler bilinmez ama yarışma ertelendi. Uluslararasına açıldı ve 2006’da bitirilmesi bekleniyor. Yer konusunda ısrar edilmeyeceği ve istenen maket boyutlarının da makul boyutlara getirileceği söylendi.
Durum en başından tuhaf. Birisi hiç olmayacak hiç yapılmaması gereken birşeyi yapmaya kalkışıyor. Ortaya bir fikir atıyor. O fikrin iyi olup olmadığı, kabul edilip edilmemesi bile tartışılmadan yöntem ve süreç üzerine konuşulup, temenniler, öneriler, beklentiler söylenmeye başlıyor. Tartışılması gereken en önemli şeyler baştan fark edilmeyip gündem meşgul ediliyor.
Tartışmaların, önerilerin, söylenenlerin içerisinden bir tanesi durumun bütün tuhaflığını ortaya seriyor:
Selami Öztürk Haydarpaşa’ya yapılacak 180 metrelik gökdelenlerin 30 metrelik Fatih Heykeli’ni ezeceğini, mendireğin yer seçimi açısından çok kötü bir öneri olduğunu söylüyor;
“...heykelin dikileceği yer mendirek olacaksa bu olayın da göz önüne getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bütün bunların düşünülmediğini ve göz ardı edildiğini sanıyorum. Çünkü, Haydarpaşa mendireğine, Kadıköy mendireğine heykelin boyutları kaç metre olacaksa-ki 30 metreden bahsediyorlar-eğer siz 30 metrelik heykel yapıp, Haydarpaşa Garı’nın oraya da 180 metrelik binalar dikecekseniz o binaların önünde bu heykel küçücük kalacak. Yani arka fonu öldürüyorsunuz ya da arka fonla heykeli öldürüyorsunuz...”

