Osmanlı ve Türkiye üzerine çalışmalarıyla tanınan tarihçi Stefanos Yerasimos, dün Paris'te öldü. Eşi Belkıs hanım onun ölümünü 'Bu da doğanın terörü' diye tanımlıyor.
Stefanos Yerasimos, 63 yaşında Paris'te öldü. Hastalığının teşhisiyle vefatı arasında çok kısa bir zaman geçti. Çoğumuz onu son defa, son anda ertelenen 'Osmanlı'nın Son Döneminde Ermeniler' konulu konferansa katılmak için geldiği İstanbul'da, mayıs sonunda görmüştük. Böyle bir konferansın Türkiye'de, Türkiyeli araştırmacıların katılımıyla düzenlenmesinin önem ve gereğine ilk işaret edenlerden biriydi. Türkiye Bilimler Akademisi için hazırladığı ve özeti Radikal gazetesinde yayımlanan raporunda, Ermeni sorununun tartışılabilir hale gelmesi için Türkiye dışında yürütülen tartışma ve çalışmalarla yetinmenin mümkün olamayacağının altını çizmişti. Sorunun tek taraflı ele alınmasının mümkün olmadığına inanan Yerasimos'un çizdiği çerçeve, bu konuya milli hassasiyetlerin tek yanlı perspektifinden değil insani hassasiyetin çoğul bakış açısından yaklaşma gereğini benimseyenlere önümüzdeki uzun bir zaman diliminde yol göstermeye devam edecek.
İstanbul'da doğan bir Rum'du Yerasimos. 60'lı yılların ilk yarısında Güzel Sanatlar Akademisi'nde okumuş bir öğrenciydi.
Akademiyi bitirdikten sonra Paris'e gitmiş, doktorasını orada tamamlamış ve akademik kariyerine Paris Üniversitesi'nde başlamıştı. Yerasimos'un çalışmalarında hayatının gençlik döneminin bu aşamaları her zaman belirleyici oldu. 'Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye' başlığıyla daha sonra Türkçe yayımlanan birinci doktora tezi, o dönemin Marksist-yapısalcı tarih anlayışının izlerini taşıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı karşısında geri kalmasının uzun vadeli yapısal nedenlerini tesbit etmeye çalışıyordu.
Şehircilik profesörü
Yerasimos, mimarlık eğitimi görmüş bir şehircilik uzmanıydı. 1972'de girdiği Paris VIII Üniversitesi Şehircilik Enstitüsü'nde, 1989'da profesör oldu.
Ama aynı zamanda Türkiyeli tarihçi kimliğini terk etmemeye özen gösterdi. İkinci doktora tezini 'Osmanlı İmparatorluğu'nda Gezginler' konusunda hazırladı. Osmanlı coğrafyasında 19. yüzyıl sonundan itibaren yaşanan gelişmeleri, belgelere dayanarak titiz biçimde incelerken, günümüzün siyasal ve toplumsal gerilim noktalarının arkasında yatan tarihi kaynakları aydınlatma çabası güttü. Ama bunu hiçbir zaman sığ bir didaktizme kapılmadan başarma bilgeliğini gösterdi.
Yerasimos, her şeyden önce İstanbulluydu. Bu kente olan ilgisi, konusu doğrudan İstanbul olan çalışmalarının çokluğuyla sadece görülmez. 'Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri'nde, 'İmparatoluklar Başkenti'nde, 'Süleymaniye'de ve derlediği 'İşgal Altında İstanbul' gibi çalışmalarda, bu yerleşikliğin sıcak izleri vardır. 1994'de Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü müdürü olarak İstanbul'a yerleştiğinde duyduğu heyecan ve beş yıl süren bu görevi boyunca gösterdiği çabalar, başlamasına önayak olduğu araştırmalar, Yerasimos'un bilim insanı kimliğinden taviz vermeden yaşamayı başarabildiği bu tutkunun izlerini taşır.
Çalışmaları yarım kaldı
Yerasimos geçtiğimiz yıllarda bir yarıyıl Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Bu deneyimi iki yılda bir tekrarlamaktan büyük haz duyduğunu her fırsatta dile getirdi. Paris'te de konusu Osmanlı coğrafyası veya yakın dönem Türkiye tarihi olan birçok yüksek lisans ve doktora tezini yönetti. Yönetmeye devam ediyordu.
Stefanos Yerasimos, farklı milliyetçiliklerin incelenmesinden Osmanlı saray mutfağına, efsanelerin arkasında yatan tarihsel-toplumsal tahayyülden uluslararası ilişkiler alanına ve kent tarihine uzanan geniş bir alanda yetkin eserler verdi. Değerlendirilmeyi bekleyen, yarım kalmış bir dizi çalışma geriye bıraktı. Hepimiz onun son derece titiz, detayları gözden kaçırmadan ve oluşmuş önyargılara kapılmadan bir konuya eğilmeye özen gösteren yaklaşımından, bu yaklaşımının ürünlerinden yararlandık. Daha uzun bir zaman yararlanmayı ümit ediyorduk.
Uzun yıllardan beri ona yol arkadaşlığı yapan eşi Belkıs'ın, birdenbire ortaya çıkan ve bir anda onu alıp götüren hastalıkla ilgili söylediği, 'Bu da doğanın terörü' lafını duysa, sanırım Yerasimos omuz silkip geçerdi. İyi bir insan, bir dost kaybetmenin acısına, Türkiye bilim dünyasının değerli bir mensubunu erken yitirmiş olmasının üzüntüsü ilave olunca, bu isyan dolu değerlendirmeye katılmamak elde değil.
Berktay: Ruhunda, aklında hiç eğri büğrü bir yan yoktu
Prof. Halil Berktay (tarihçi): Haziran sonunda eşi Belkıs hanımla birlikte Türkiye'deydiler. Dört kişi birlikte yemek yemiş, 10-15 yıllık dostluğumuz içinde ilk defa birbirimize hayatlarımızı anlatmıştık. Tipik 68 kuşağı hayatlarıydı bunlar. Çok ilginç benzerlikler taşıyordu. Burada ortak kaygı veya teorik ilgi Türkiye'nin az gelişmişliğinin tarihsel gelişim sürecidir. Ona 'Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye'yi aşağı yukarı aynı şekilde ben de yazmış olabilirdim dedim. Karşılıklı tatlı tatlı gülülmüşük. Yerasimos'un ruhunda, aklında, karakterinde eğri büğrü hiçbir taraf yoktu.
Prof. Murat Belge (yazar): Stefan arkadaşımdı. Acısı var üstümde, çok kötü oldum. Hem Türkiye hem Yunanistan önemli bir tarihçisini kaybetti. Bir İstanbul Rumu olarak Stefan -aynı zamanda bir dünya vatandaşı da olarak- kendini çok iyi yetiştirmiş bir aydın ve tarihçiydi. Türkiye-Yunanistan arasındaki herkese nasip olmayan konumunu yazdıkları çerçevesinde bir avantaja dönüştürdü. Bu iki dünyaya hem mesafeli hem yakındı. İkisine de nesnel olmayı ama yanı zamanda dost olmayı başaran ender insanlardandı.
Prof. Mete Tunçay (tarihçi): Aslında Stefan mimar ve şehirciydi ama çok geniş entelektüel bilgileri vardı. Türkiye ve başka Osmanlı ülkelerindeki mimari üzerine çalıştı. Çok çeşitli alanlarda yazılar yazdı. Mesala benim için önem taşıyan çalışması da Türk-Sovyet ilişkileri belgeler derlemesi oldu. Tarih Vakfı yönetim kurulunda bulundu. Çok yakın bir arkadaşımızdı. Onu herzaman sevgiyle ve saygıyla hatırlayacağız.
Prof. İlber Ortaylı (tarihçi): Son derece zamansız bir kayıp. İyi bir aileden geliyordu, iyi yetişmişti. Yerasimos kendi meslek grubu içinde tekti. Osmanlıca biliyordu öncelikle. Ayrıca bütün bir etnik grubun içinde tekti çünkü modern Rumcanın dışında Koine biliyordu. Böylece Bizans metinlerini okuyabiliyordu. Bu yüzden Osmanlı - Bizans mirasını önyargısız değerlendirebilen tek zengin kişilikti. Örneği dünyada çok yok.
Prof. Uğur Tanyeli (mimar): Tarih dünyasında daha çok 'generalist' çalışma yöntemi uygulardı. Çünkü mimarlık eğitimi gördü. Sonra Paris'te Türkiye'de de bir dönem çok önemsenmiş bir doktora çalışması yaptı: 'Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye'. Sonra da mimarlık tarihi ile genel tarih ara kesitinde çok sayıda çalışma gerçekleştirildi. Mimarlıkla tarihçiliğin uzlaşması zor. O bu zor uzlaşmayı hayatı boyunca yaşadı.
Yerasimos kitaplığı
'Sultan Sofraları 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı', Yapı Kredi Yayınları 2004
'Süleymaniye', Yapı Kredi Yayınları 2002
'Topkapı Sarayı'nda Yaşam: Albert Bobovius ya da Santuri Ali Ufki Bey'in Anıları', Kitap Yayınları, 2002
'Türkiye'de Sivil Toplum ve Milliyetçilik', İletişim Yayınları, 2001
'Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Sovyet İlişkileri 1917-1923', Boyut Yayın Grubu, 2000
'İstanbul İmparatorluklar Başkenti', Türk Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000
'Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye 1, Bizanstan Tanzimata', Belge Yayınları, 2000
'Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye 2, Tanzimattan 1. Dünya Savaşı'na', Belge Yayınları, 2001
'Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye 3 Dünya Savaşından 1971'e', Belge Yay., 2001
'Konstantiniye ve Ayasofya Efsaneleri', İletişim Yayınevi, 1995
'Milliyetler ve Sınırlar Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu', İletişim Yayınevi, 1995