reklam

Haberler
20 Aralık 2001 Perşembe

Altyapısız kentler ülkesi: Türkiye

''Ne yazık ki imar afları ve yapılaşmada yasalara karşı işlenen suçların hoş görülmesi, yaşam alanımızda kapanması zor, büyük yaralar açmaktadır...''

Bu yakınma da içeren gerçekçi saptama, Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer 'in 7 Kasım 2001'deki ''Dünya Şehircilik Günü'' mesajında yer alıyordu.

Son günlerde hemen tüm ''gelişkin'' (!) kentlerimizde yaşanan ''altyapısızlık'' felaketiyle bir kez daha doğrulanan Sezer'in mesajındaki şu vurgulamalar da şimdi olana bitene yeterince açıklık getirici içerikteydi: ''Etik değerleri göz ardı eden uygulamacıların ticari kazancı ön planda tutan (...) yaklaşımlarının olumsuz sonuçlarını ulus olarak büyük bedellerle ödemekteyiz...''

'Kıyı kentlerinde' kara mizah...
Evet... Türkiye, 2000'lerdeki yeni bir yılı daha ''altyapısız kentler ülkesi'' olmanın ''kapanması zor yaraları'' ile karşılıyor...

Yıllardır sözde ''altyapı'' adına gerçekleştirilen ve her zaman sadece ''ticari kazancı ön planda tutan'' etik değerlerden yoksun yatırımların açıkça ''iflası'' yüzünden yağmura, kara tam teslim olmuş durumdayız...

O kadar ki ''kıyı'' kentlerimizde bile yağmur sularını ''denize akıtacak'' kadar basit bir önlemi düşünmeden, rant ve yağma hırsıyla yaşantımızı berbat ettik...

Her kar yağışında, köy yollarının kapanmasına artık ''alışmış'' ; hatta öykülerimize, romanlarımıza, türkü ve şarkılarımıza bile konu etmiştik... Şimdi genç yazarlarımız ve şairlerimiz, ''kapanan kent yollarını'' mı dile getirecekler?.. Hem de artık 21. yüzyılda ilerlemeye başlamışken!.. Kim ne derse desin, son günlerdeki yağmur ve kar yağışı, ortalama gelişkin bir ülke için öyle ''felaket'' doğuracak düzeyde değildir.

Buna rağmen Türkiye'de bunun felakete dönüşmesinin nedeni de Sayın Sezer'in Şehircilik Günü'nde altını çizdiği gibi; ister yasayla, isterse de spekülatif imar planı değişiklikleriyle olsun, 1980'lerden bu yana artık hiç ara verilmeden sürdürülen ''kesintisiz imar afları'' politikasıdır.

Bu çağdışı politikanın, yine yasalardaki önlemleri hiçe sayan yerel ve merkezi siyasetçilerce kentlerin yıllardır ''plansız yapı yığınlarına'' dönüştürülmesiyle katmerlenmesi sonucunda da ''şimdiki belediyeler'' artık ''akıllansalar'' bile tam anlamıyla ''çaresiz'' durumdalar. Sel yatağı haline gelen caddeleri sulardan kurtarmak ve aşırı yüklenmekten sürekli ''işlevsiz'' kalan rögarları işler hale getirebilmek için; ''bunu yaratan'' hesapsız ve kitapsız ''rant yapılaşmasını'' yıkamayacaklarına göre sorunu da kökünden çözemeyeceklerdir...

Oysa, ''yürürlükteki'' (!) imar yasası ve mevzuat özetle diyor ki:

''Altyapı yeterli olmadan, üstyapıya izin verilemez...''

Bunu sağlamak için de aynı yasalarımız şunları öngörüyor: ''Yapılaşma için önce imar planı şarttır... Bu planlarda düzenlenen yerleşmenin altyapısı için gerekli bedeli de inşaat sahipleri ya karşılar ya da bunu yapmadan ruhsat alamazlar...''

Peki, Türkiye'deki bu ''yasal'' kurallar neden işlemiyor?.. Son günlerde yaşanan felaketler ve tıkanıklıklar, sanki bu yasaların ''hiç olmadığı'' izlenimini nasıl verebiliyor?..

Çünkü imar ve şehircilik mevzuatımızda yasa var, ama ''yaptırımı'' yok... Siyasetçiler, yıllardır her yasa için ''en caydırıcı'' yaptırımları getirme yarışına girerlerken, imar alanında ''tam tersi'' bir tutum içindeler...

Yine çünkü imar alanındaki her yasadışılık, aynı zamanda eşi bulunmaz bir ''spekülatif kazanç'' demek... Ülkemizin yerel ve merkezi siyasi kadrolarının büyük çoğunluğu da ''varlık nedenlerini'' ve ''gelir kaynaklarını'' işte bu ''kent yağması rantına'' borçlu değiller midir?..

'Oy projeleri' salgını...
Belediyelerimizi yönetenler, yıllardır hep ''göze görünmeyen'' türden olan gerçek altyapı yatırımları yerine ''göze görünen'' içi boş ve ''kof'' kentsel düzenlemelere paralarımızı akıttılar...

Sayısız belediye başkanı, ''kendi döneminde tamamlanmayacak'' altyapı yatırımlarını sürekli erteledi, aynı paraları seçime doğru parmağını uzatıp ''Bunu ben yaptım'' diyebileceği göstermelik ve ''göz boyayan'' işlere akıttı... Dahası, imar hukukundaki ''altyapı bedellerini'' de vatandaştan aldıktan sonra aynı ''oy projelerine'' harcadılar...

...Ve, bütün bu ''kente ve topluma karşı suç'' niteliğindeki davranışları yüzünden değil, örneğin ''Başbakan geldiğinde ayağa kalkmadıkları'' için ya da ''şiir okumalarından'' ötürü yargılandıkları için de şimdi yaşanan felaketlerin ''sanığı'' bile değil, sadece ''seyircisi'' durumundalar... Türkiye, 2000'lerde artık daha fazla ''batmak'' ve kentlerini bu ''ilkellikten'' artık kurtarmak istiyorsa, imar ve sözde altyapı yatırımlarındaki bu soygun düzenini ''öncelikli ulusal sorun'' olarak görmeli ve üzerine gitmelidir...

İflas eden göstermelik altyapılara harcanan sınırsız paralar kimleri zengin ettiyse etti... Ancak, yine Sayın Sezer'in dediği gibi, bu ''rant aymazlığından'' ötürü yaşadığımız sıkıntıların ölçülemeyecek bedelini ulus olarak ödüyoruz...

Yaşadığımız ''ekonomik krizin'' de temelinde yatan bu ''yandaş zengin etme'' düzeninden kentlerimizin altyapılarını kurtardığımız zaman, göreceğiz ki yağmur da artık vız gelecek, kar da, sel de, her şey de...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

Aralık 2001 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
          01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
31 diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz