Tarih rahatsız edilecek
Bu yaşlı, yorgun ve ağırbaşlı tarihsel yapıtın
içine ''1500 kişilik lokanta'' vb. reklamlarla birlikte ''yılbaşı
partisi''ni de sıkıştırmayı, ürpermek yerine ''sevinerek'' karşılayanların
giderek çoğaldığı bir dönemdeyiz...
''Alışveriş üniteleri, kafeler, barlar, konser mekânları, 1500 kişilik
lokanta, işyerleri...''
Bu tanımlamalar, herhangi bir ''eğlence ve ticaret merkezi'' için olsaydı,
peşinden gelen ''yılbaşı partisi'' çağrısını da olağan karşılardık.
Ama, aynı tanımlamalar ''1600 yaşındaki'' tarihsel bir mekâna, sözde
''restorasyon'' (!) adına, adeta ''tepilerek sıkıştırılmış'' kullanımlar
için söyleniyorsa, peşinden aynı yılbaşı partisi çağrısı gelse de
gelmese de ''ürpermemek'' mümkün mü?..
Hele ki bu tarihi mekân, İstanbul 'un 2600 yıllık kent tarihindeki Bizans
döneminden günümüze kadar ulaşabilmiş; sadece mimarlık ve sanat tarihi açısından
değil, kentin ''altyapı uygarlığı'' ve ''şehircilik tarihi'' bağlamında
da çok büyük bir değer taşıyan ''Binbirdirek Sarnıcı'' ysa...
Ne var ki bu yaşlı, yorgun ve ağırbaşlı tarihsel yapıtın içine
''1500 kişilik lokanta'' vb. reklamlarla birlikte ''yılbaşı partisi'' ni de
sıkıştırmayı, ürpermek yerine ''sevinerek'' karşılayanların giderek çoğaldığı
bir dönemdeyiz... İstanbul'un bir yandan ''altyapısız dünya kenti'' olarak
hemen her yağmura teslim olmaya başlamasıyla, 1600 yıl önce bile yağmur
suyunu yeraltında toplayıp kentin hizmetine sunmayı başardığını
''belgeleyen'' bir anıt eseri şimdi ''eğlence ve ticaret mekânına'' dönüştürmek
arasında bir ''ilişki'' yok mudur dersiniz?.. Bu ilişki, kuşkusuz örgütlü
değilse bile ''kültürel'' dir... Kentin eşsiz tarihine son yıllarda sadece
''rant kaynağı'' gözüyle bakan bir ''yağma kültürünün'' , aynı kenti
yağmur sularını denize bile akıtamayacak düzeyde ''imar talanıyla tıkaması''
kadar da olağan ne olabilir?..
Restorasyonu yapan mimar, eleştiriler karşısında hep şunu söyledi:
''Tarihi duvarlara ve özgün yapıya müdahale etmedik... Hem sağlamlaştırma,
hem de eskiye dokunmayan hafif düzenlemeler yaptık...'' Bu yöntem ''teknik''
olarak doğru olsa bile, müdahale ne kadar ''hafif'' olursa olsun binlerce kişinin
bu çok özel ve hassas mekânı ''çiğnemesi'' , acaba ''ağır'' bir çullanma
değil midir?.. Üstelik şimdi ''yılbaşı partisi'' falan gibi ''şımarıklıklar''
la da birlikte, artık ''çılgınlar gibi'' çiğnenerek!..
İşte bu çılgınlık için restorasyon ve proje daha başlamadan önce
demiştik ki: ''Binbirdirek Sarnıcı kültürel bir mekân olmalı; örneğin
İstanbul'un Bizans çağı burada sergilenebilir, böylece kentin ve sarnıcın
geçmişine vefalı bir koruma projesi gerçekleşir...'' Biz bunu önermekte geç
kalmamıştık; ama Türkiye artık ''geç'' kalıyor... Yılbaşlarını
''onurla'' kutlamak varken ''yozlukla'' kutlamayı yeğleyerek tarihinden gelen
''ağırlığını'' da günbegün yitiriyor..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|