Dipnot.tv sizleri New York'ta sokak sanatının en usta isimlerinden biriyle tanıştırıyor.

Kimileri için dünyanın başkenti kimileri için de sokak sanatının başkentidir New York. 1960'ların başında graffiti New York sokaklarını ve metro vagonlarını istila etmeye başladığında kimse hip hop'çuların bu akımı sahipleneceğini beklemiyordu. 1980'lere geldiğimizde ise hip hoptan bağımsız olan kentsel gerilla sanatına sokak sanatı denmeye başlandı. New York halen sokak sanatının başkentlerinden biri.



"Shepard Fairey'nin de dediği gibi kişinin çevresiyle olan ilişkisinde onun merağını uyandırmak ve çevresiyle olan ilişkisini yeniden yapılandırmak içindir sokak sanatı".

Eğer New York'da yaşıyorsanız muhtemelen Swoon'un işlerinin önünden bir kez olsun geçmişsinizdir. Banksy ve Londra, Blek le Rat ve Paris ne demekse Swoon ve New York da o demek günümüz için. O şimdinin sanatını yapan bir sokak sanatçısı.

Swoon 1977'de Florida'da doğdu. Brooklyn Pratt Institude'da resim eğitimi aldı. Sokağa yaptığı işler Moma'da sergilendi. Resim ve galeriler onun mihenk taşı olmadı, Swoon ailesini, arkadaşlarını, mahallesinde pizza getiren çocuğu, gazete satan adamı, Ortadoğu'lu ve örtülü kadını, Küba'lı genç kızı resimlemek ve onları geldikleri sokağa geri vermek istedi. Sokak ve sakinleri onun posterlerinde iç içe geçti. Swoon gerçek hayattakiyle birebir ölçüdeki işte bu baskıları sayesinde sanat camiasında bilinir bir isim haline geldi. Aşağı Doğu Yakası, Soho ve hipster'ların gözde mahallesi Williamsburg'da dolaştığınızda rastladığınız envai çeşit sokak sanatında dikkat çeken en önemli isimlerden biri Swoon. Gerilla ruhunu hiç kaybetmeden Venedik Bienali'ni New York çöplerinden yaptıkları gemiyle basacak kadar işin ruhuna hakim ki bunu yazımızın devamında okuyabileceksiniz.

Swoon ilhamını Tibet'in kum mandalalarından alıyor. Tibetli Budist rahipler renkli kumlardan yaptıkları mandalaları biter bitmez törenle yok ediyor; materyal hayatın fani doğasını sembolize etmek için. Grafik anlamda oldukça girift bir estetiğe sahip plan bu mandalaları yapmak kimi zaman günler sürse de bir süpürgeyle dağıtıveriyor sonrasında Tibetli rahipler emeklerini. Swoon da kağıttan baskılarını sokağa yapıştırdıktan sonra bırakıyor doğa ana'nın eline. Yağmur gelip suratları yıkayıp geçiyor. Duvara resmettiği Kübalı kadının etekleri özgürlüğünü ilan ederek rüzgarda salınmaya başlıyor.. Güneş rengini solduruyor ve işte baskılar ancak o zaman hayat buluyor, tıpkı öteki kopyaları bizler gibi...

"Benim hayalimde kendi yaptığım bir kent var. Daha çok elin ortak olduğu, daha çok katılımın olduğı ve kentsel düzenin o gri maskesinin daha az göründüğü bir kent..."