Arkitera Mimarlık Merkezi’nin düzenlediği DESIGNMEET, Droog Design’ın kurucularından Gijs Bakker’ı İstanbul DesignWeek kapsamında 17 Eylül Cumartesi günü misafir etti. Hollanda’nın en önemli tasarım gruplarından olan Droog Design ve ürünlerinin anlatıldığı panel 350 kişinin katılımı ile bir saat sürdü.
![]() |
![]() |
1994 yılında Renny Ramakers ile birlikte Droog Design’ı kuran Gijs Bakker, konuşmasına İstanbul’da ilk kez bulunduğunu belirterek ve bunun bir tasarım haftasına denk gelmesinin kendisi için büyük bir şans olduğunu söyleyip kendisini davet edenlere teşekkür ederek başladı. Söyleyeceklerinin sadece Droog Design üzerine olmayacağını, aynı zamanda kendisinin kim olduğunu, tasarıma yaklaşımını ve ne düşündüğünü de anlatacağını belirterek “tasarım” hakkındaki düşüncelerini açıkladı.
Tasarımın “nereden geldiğiniz” ile çok yakından ilişkili olduğunu söyleyen Bakker, bunun tasarlama yöntemlerini, pratiği ve düşünme yöntemini de dolaysız olarak etkilediğini belirtti. Bir tasarımcının bulduğu çözümlerin ait olduğu yerin eksikliklerine veya fazlalıklarına işaret etmesine yönelik olarak Bakker, sözlerine Hollanda’da bulunan umumi tuvaletler ve kullanılmayan bisikletlerin toplandığı alanların dialarını göstererek devam etti.
![]() |
![]() |
Hemen sonrasında Hollanda’daki bazı konut yerleşimlerinden örnekler veren Bakker, bu anlamdaki mimari tasarımların okunmasından her zaman etkinlendiğini belirtti; Bakker’a göre mimari tasarımlar her zaman ait olduğu yerin yoğunluğu, nüfusu, şartları kısacası kentin ve ülkenin kimliğini saklıyorlar.
Tasarımda biçim ve malzemenin çok önemli olduğunu kabul eden Bakker, “ancak konsept benim için herşeyden önce gelir” diyor. Ayrıca insan vücudu için yapılan tasarımlarda da tasarlanan objenin ölçeği ile insan vücudunun ilişkisinin önemine değinen Gijs Bakker, mücevher tasarımlarındaki konsept oluşumuna ve ölçeğine örnek olarak dialar gösterdi. Özellikle “Tasarımda ne kadar ileriye gidilebilir?” sorusuyla oluşturduğu diğer mücevherlere kıyasla oldukça büyük olan tasarımlar, klasik mücevher üretimine karşı tepki olarak sunduğu kolye tasarımları ve insan derisinin de bir malzeme olabileceği konseptiyle oluşturduğu ürünler ilgi çekiciydi.
Daha sonra ofislerinin oluşumundan ve çalışmalarından bahseden Gijs Bakker, Türkçe’de “kuru” anlamına gelen “droog” ismini almalarının sebebinin o zamanlar yaptıkları işler hakkında tam olarak bunu hissettmeleri olduğunu söyledi. Ancak tasarımın başındaki “kuru” Türkçe’deki gibi bir karşılığa değil daha çok “içinde bir espiri barındıran” olarak tasarımı nitelendiriyor. Politik olaylara ya da sıradanlığa verdikleri Papa için haç şeklinde yatak tasarımı, şarap bardaklarından yapılan kapı zili, halihazırdaki sandalye sırtlıklarını ağaç kütüklerine takarak koltuk yapımı gibi tasarımları da bu saklanan espirilere örnekti.
Jürgen Bey, Hella Jongerius, MVRDV, Marcel Wanders gibi tanınan isimleri de içinden çıkaran Droog Design’ın aynı zamanda ticari manada yaptığı işlerdeki yaklaşımları da anlattı. Levi's için yaptığı Red Tab’ta kıyafetleri sergilerken sadece birkaç saniye için kıyafetin görünmesini sağlayan buzlu camlarla yaptığı vitrinler insanların merakını artırırken, pazarlamada sadece kimlik yaratma politikasının değil zekice yapılmış bir tasarımın da oldukça etkili olduğunu gösteriyordu.
Gijs Bakker, Hollanda Kraliyet Ailesi için yaptığı tasarımlar, Milano’da katıldıkları sergiler ve kent mobilyalarından örnekler verdikten sonra, yakın zaman içerisinde bütün çalışmalarını içeren bir kitap çıkaracak olan Droog Design’ın grup olarak çalışma yöntemlerinden bahsedip kapanışını alt katı sergileme, üst katı da ofis olan çalıştıkları mekanı tanıtarak yaptı.

