reklam
reklam vermek için tıklayın ...

Haberler
27 Haziran 2001 Çarşamba


Arkitera'da yayınlanmak üzere haber gönder

Hazine Arazilerinin Satışını Öngören Tasarı ile ilgili Mimarlar Odası'nın  19 Mart 2001 tarihli basın bildirisi

 

"HAZİNE ARAZİLERİNİN SATIŞI" KONUSUNDA GÖRÜŞ

HAZİNE ARAZİLERİ, KRİZDEKİ EKONOMİYE DEĞİL ;
PLANLI KENTLEŞMEYE "KAYNAK" OLMALIDIR…

· DEVLET "EMLAK KOMİSYONCUSU" GİBİ DAVRANAMAZ;
RANT İÇİN "İMAR SPEKÜLATÖRLÜĞÜ" YAPAMAZ…

· HAZİNE ARAZİLERİNİ "YASA DIŞI İŞGALCİLERE" SATMAK;
İŞGALCİ YAPI SAKİNLERİNİ "PARALI MEZARA" İTMEKTİR…

· İMAR PLANLARI "ARAZİ SATIŞI" İÇİN DEĞİŞTİRİLEMEZ;
ARAZİLER "İMAR PLANI HEDEFLERİ" İÇİN KULLANILIR…

· HÜKÜMETİN KAYNAK SIKINTISININ SORUMLUSU "ULUS" DEĞİLDİR; ULUSUN ORTAK MALVARLIĞI DA HÜKÜMETİN DEĞİLDİR…

· HAZİNE ARAZİLERİ; 775 SAYILI GECEKONDU YASASIYLA DAR GELİRLİLERİN "SAĞLIKLI KONUT HAKKI" İÇİN; 3194 SAYILI İMAR YASASIYLA "TOPLUMUN KENTSEL KULLANIM ALANLARI" İÇİN ve SİT ALANLARINDAKİ TAŞINMAZLARIN "TAKASINA" İLİŞKİN YÖNETMELİKLE DE KORUMAYA KAMUSAL DESTEK ve TEŞVİK İÇİN DEĞERLENDİRİLMELİDİR…

Oktay EKİNCİ
Mimarlar Odası
Genel Başkanı

A) ANAYASAL HEDEFLER ENGELDİR…

Ekonomik krizin "kaynak sıkıntısını" aşmak için Hazine Arazileri'nin satışa çıkartılmasını hedefleyen son çalışmalar üzerine bu konudaki kaygı ve çekincelerimizi ilgililere ve kamuoyuna bir kez daha anımsatmayı gerekli görüyoruz.

Bilindiği gibi bu "çözüm" (!) önceki hükümetlerce de gündeme getirilmiş ve şimdiki çalışmalara benzer "hazırlıklar" yine Maliye Bakanlığı'nca ve hatta REFAHYOL döneminde olduğu gibi doğrudan "Başbakanlık"tarafından da sürdürülmüştü…

Ancak, önceki dönemlerde bu satışın istenildiği şekilde ve genel bir uygulama olarak "gerçekleşememiş" olmasının nedeni, Hükümetlerin "doğruyu görmeleri" değil, "Anayasal ve yasal engeller"dir…

Çünkü, bugün de varlığını sürdüren bu engeller, demokratik bir sosyal ve hukuk devletini esas alan Türkiye Cumhuriyeti'nin "kamu (toplum) ve ülke yararının önceliğine" dayanan temel hukuk ilkesinden kaynaklanmaktadır…

Hazine arazilerinin, sadece "hükümete gelir elde etmek için" ve bu nedenle de imar ve şehircilik esaslarındaki "planlı kentleşme" ve "toplumsal gereksinmeleri gözetme" şeklinde özetlenebilecek Anayasal hedeflere "aykırı" olarak satılması ise; temelde kamu ve ülke çıkarlarını "zedeleyen" sonuçlar yaratacağından, aynı Anayasal hedefler ve bunlara bağlı düzenlenmiş yasalar "yürürlükte" olduğu sürece, hukuk devletinde mümkün değildir.

Bu nedenle Mimarlar Odası, söz konusu hazırlıklarda "uygulamaya" dönük adımlar atıldığı anda yargıya başvuracak ve Türkiye'nin hem "onuru", hem "güvencesi" olan bu Anayasal ilkelerin çiğnenmesine karşı "demokratik ve kamu yararını gözeten bir meslek kuruluşu olma" görevini hiç tereddütsüz yerine getirecektir…

B) NEDENLER / KOŞULLAR…

Bununla birlikte, Hazine arazilerinin satışının "diğer sakıncaları" ve bu arazilerin yukarda vurgulanan Anayasal hedefler bağlamında "nasıl değerlendirilmesi gerektiği" yönündeki görüşlerimizin de özetle yinelenmesinde yarar var.

1) Hazine arazileri, krizdeki ekonomiye değil; planlı kentleşmeye "kaynak" olmalıdır:

Ülkemizdeki sağlıksız, illegal, spekülatif ve plansız kentleşme sürecinin topluma ve ulusa maliyeti katrilyonlarla bile ölçülmez…Giderek, tarihin en büyük "çöküntü" sürecine dönüşen bu gidişi durdurmanın yolu da alt yapı / üst yapı dengeleri doğru kurulmuş ve hem şimdiki toplumun, hem de gelecek kuşakların sağlıklı kentsel yaşam ortamlarını düzenleyen ve güvenceye bağlayan bir planlamanın "kamusal arazi olanaklarıyla" desteklenmesidir.

İşte Hazine arazileri, bu "yaşamsal" desteğin tek ve en önemli "kaynağıdır". Ekonomik güçlükler nedeniyle "kamulaştırma" hedeflerinin sürekli kağıt üzerinde kaldığı, bu nedenle de sağlıklı bir kentsel büyümeyi hedefleyen planlardaki "toplumsal kullanım alanlarının" bir türlü gerçekleşemediği bu süreçte, bu tür alanların "kamulaştırma engeli olmadan" belirlenip halkın hizmetine sunulmasındaki "Hazine arazileri olanağını" kullanmak yerine, bu olanağı tümüyle ortadan kaldıracak bir "satış politikası" hükümete kaynak sağlasa bile ülkenin ve ulusun geleceğini tümüyle "karartacak" bir anlayıştır.

Bu nedenle Hazine arazilerinin değerlendirilmesinde öncelikli hedef, hükümetlere "spekülatif kazanç" sağlamak değil, planlı ve sağlıklı kentleşme uygarlığına bir an önce kavuşmak olmalıdır. Bunun "tersi" gerçekleştiğinde ve Hazine arazileri de arsa spekülasyonunun plansız ve alt yapısız yapılaşma salgınına "entegre" edildiği takdirde, daha da büyüyecek olan kentsel sorunların yaratacağı "kamusal hizmet yükleri" bile aynı satışlardan beklenen gelirin çok üstüne çıkacaktır…

2) Devlet emlak komisyoncusu gibi davranamaz; rant için imar spekülatorlüğü yapamaz:

Kaldı ki devlet ne emlak komisyonculuğunu, ne de imar spekülatörlüğünü bir "ekonomik politika" olarak benimseyebilir…

Yine Maliye Bakanlığı'nda yapılan hazırlıklarda, Hazine arazilerinin "satış değerlerini" yükseltmek için; "belediyelerle işbirliği yapılarak imar (yapılaşma) haklarını çoğaltmaya dönük" niyetlerin de devreye girmiş olması, bu açıdan tam bir "skandal" dır. Şehircilik bilimini ve bunu gözeten tüm Anayasa maddelerini de "hiçe saymak" demektir…

Oysa devletin yapması gereken, belediyeleri böylesi bir imar spekülasyonuna "ortak" etmek yerine, çoğu belediyede zaten gözlenen ve ülke kentleşmesini batağa sürükleyen benzer imar değişikliklerini "önlemek"tir. Arsa ve arazi rantçılarının "imar kazancı" elde etmek amacıyla izledikleri bilim ve hukuk dışı yöntemleri, devlet de "kendine kaynak" bulmak için uygularsa, Türkiye'nin en önemli sorunu olan ve her depremde "felakete" dönüşen "yağma yapılaşmasının" önüne "kiminle" geçilecektir?…

3) Hazine arazilerini yasa dışı işgalcilere satmak, işgalci yapı sahiplerini paralı mezarlara itmektir:

Böylesi bir yöntemin en "vahim" kesimini de yine son ekonomik krizle birlikte yeniden gündeme gelen; "işgal altındaki hazine arazilerinin, işgalci yapı sahiplerine tapu karşılığında satışı" oluşturuyor…

Kente ve topluma karşı suçları "ödüllendirme" bir yana, aynı suçun işlenmesini açıkça "teşvik" ve "tahrik" edici bir etkisi de bulunan, bu nedenle ceza yasalarında özel yaptırımlar bile getirilen söz konusu niyete bir "formül" bulunması durumunda, para karşılığında tapu verilecek "kaçak", "denetimsiz" ve teknik açıdan "meçhul" durumda olan binalara, aynı devlet "depreme dayanıklı" güvencesini de nasıl verebilecektir?…

Ayrıca yine bu kaçak ve işgalci yapılarda oturanların çoğunun (yüzde 70'lerdeki oranlarla) "kiracı" oldukları gerçeği bizzat DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) araştırmalarıyla saptandığına göre, bunların "kiralayanı" konumundaki "mafyaya" herhangi bir yasal cezalandırma uygulanmadan, nasıl bir de "tapu armağanı" sunulabilecektir?… Hele aynı mafyadan hazine arazisini "satın alarak" (!) üzerine bina yapanlar, şimdi bir kez de devlete para ödeyerek mi yasa dışı alışverişlerini "aklamış" olacaklardır?…

Kaldı ki işgal altında bulunan Hazine arazilerindeki kaçak yapılaşmalar, sadece mülkiyetin kamuya ait olmasından değil, bu araziler toplumun genel çıkarları ve gelecek kuşaklar için "özel imar kullanımına açık olmadıkları" için ruhsatsızdırlar ve imar planı ve planlı kentleşme hedeflerini de "engelleyen" bir konumdadırlar.

Bu nedenle söz konusu "suçlu" yapılaşma bölgelerini, yine Hazine arazilerinden de sağlanabilecek olanaklarla; "kentsel yenileme ve dönüşüm projeleriyle" imar planlarındaki genel kullanım hedeflerine de uygun düzenlemelerle yeniden kente ve topluma kazandırmak yerine, bunların kentsel ve toplumsal geleceği "tıkayan" konumlarını "sürekli ve güvenceli" kılacak bir politikanın da Türkiye'nin sosyal hukuk devleti ilkesiyle açıklanabilecek hiç bir haklı gerekçesi yoktur; olamaz…

4) İmar planları arazi satışı için değiştirilemez, araziler imar planı hedefleri için kullanılır :

Şehirciliğin ve Anayasa'daki çevre ve toplum yararını gözeten planlı kentleşmenin en temel kuralı olan ; "arsa ve arazilerdeki yapılaşma koşulları, onların satış ve rant değeri gözetilerek değil, sağlıklı bir kentsel yaşam ve buna dayalı yapı/nüfus yoğunluğu gözetilerek belirlenir" ilkesi de Hazine arazilerinin satışına dönük yapılan düzenleme hazırlıklarında ayaklar altına alınıyor.

Bu çağdaş ve evrensel ilke doğrultusunda, imar planlarında şehirciliğin ve toplumsal gereksinmenin gereğine göre belirlenmiş ya da belirlenmesi gereken; benzer şekilde çevre ve kültür verileri ile kentsel alt yapı/üst yapı dengelerinin gözetildiği bilimsel analizlerle karar altına alınmış ya da alınması gereken yapı-laşma koşulları söz konusu arazilerin imar rantı ve satış değerleri yükselsin diye eğer siyası kararlarla yeniden ve salt "kazanca dönük" belirlenecekse, aynı siyası erkin buna bağlı yapması gereken bir uygulama daha var. O da "mimarlık ve şehircilik okullarının da derhal kapatılmasıdır."Çünkü bu okullardaki eğitim için harcanan para, emek, göznuru ve zaman da aynı siyası yapılaşma kararlarının egemenliği yanında "boşuna kaynak ısrafı" olmazlar mı ?...

5) Hükümetlerin kaynak sıkıntısının sorumlusu ulus değildir; ulusun ortak mal varlığı da hükümetlere ait değildir:

Bütün bunların ötesinde, Hazine arazileri tüm ulusun ortak malıdır. Hükümetlerin ya da Maliye Bakanlığı'nın her istedikleri zaman satabilecekleri "özel mülkleri" değildir.

Bu araziler, ulus tarafından ve bakılmaları, gözetilmeleri ve yine "ulus yararına" değerlendirmelerinde gerekli teknik ve yönetsel hizmetlerin kotarılması için Maliye Bakanlığı'na sadece "emanet" edilmişlerdir.

Öte yandan, hükümetlerin kaynak sıkıntısı içersine girmelerindeki "sorumlu" da yine ulus olmayıp, bizzat kendileridir. Kendi izledikleri ve son krizle de kanıtlandığı üzere "ulusal yararın hemen hiç gözetilmediği", üretim yerine rant gelirlerine dayalı spekülatif ekonomi politikalarıdır.

O halde, bu yanlışlarının karşılığı da "ulusun ortak mal varlığını satışa çıkartarak" kaynak bulmak değil, "izledikleri politikayı artık terketmek ve değiştirmek" tir. Örneğin, hazine arazilerinde imar rantı yaratarak bunları pazarlamayı hedeflemek yerine, genelde "imar rantını" vergilendirmek; imar planlarıyla yapılaşma hakkı sağlanan arazilerdeki "değer artışından" kaynaklanan gelirin vergisini almak ; bununla birlikte Türkiye'yi "hem imar rantı cenneti" hem de genelde "vergi cenneti" yapan politikalara artık son vermektir.

6) Hazine arazilerinin ülke ve toplum yararına değerlendirilmesi yönünde gerekli yasalarımız ise vardır ve uygulanmalıdır.

Bu yasalar arasında en önemlilerinden biri 775 sayılı Gecekondu Kanunu'dur.

Özellikle belediye sınırları içersindeki Hazine arazilerinin, "dar gelirlilerin konut geresinmelerini karşılamaları" için belediyelere devrini öngören ve sadece "hak sahiplerine yönelik" olarak alt yapılı ve imar planlı sağlıklı yerleşme alanları şeklinde düzenlenerek iskan ağırlıklı kullanıma sunulmasını düzenleyen bu güzel yasa, yıllardır iki nedenle sağlıklı ve amacına göre uygulanmıyor.

Birincisi, Maliye Bakanlığı bu arazileri "yasa hükmüne rağmen" belediyelere ya vermiyor, ya da çok katı davranıyor.

İkincisi de belediyeler bu arazileri alsalar bile, çoğunlukla Gecekondu Yasasının temel hedefine uygun gerçek hak sahiplerini yararlandırmayı sağlayan bir uygulama yapmıyorlar. Hatta, "ikinci konut amaçlı" ya da "spekülatif yatırımlar şeklindeki" sözde hak sahipleri örgütlenmelerine bile bu arazileri pazarlayabiliyorlar…

İşte, devleti yönetenlerin asıl yapmaları gereken, bu tür suistimallerin önüne geçecek değişiklikleri de düzenleyerek 775 sayılı Gecekondu Kanununu daha "îşlevsel" ve "işler" kılmak, Hazine arazilerinin gecekondulaşmayı önleyici bir toplumsal kaynak olarak gerçek konut gereksinmesinin sağlıklı ve planlı olarak karşılanması hizmetinde değerlendirilmesini sağlamaktır.

Yine Maliye Bakanlığı'nın, hazine arazilerini sadece "kendi malı" olarak gören anlayışı nedeniyle "tıkanmış" olan bir başka benzer yasal uygulama alanı da
1. derece SİT'lerdir…

Büyük umut ve coşkuyla, yıllar önce yürürlüğe giren ve "kesin imar yasağı getirilmiş SİT'lerdeki özel taşınmazların sahiplerine hazine arazilerinden imara müsait alan verilmesini" düzenleyen "takas yönetmeliği" ne yazık ki kağıt üzerinde kaldı.

Çünkü Maliye Bakanlığı bu yönetmeliğe göre 1. derece SİT'lerdeki özel taşınmazlarla takas edilebilecek Hazine arazilerini belirleyip Kültür Bakanlığına bildirmiyor, çok ender olarak belirlediği yerlerin ise takası konusundaki onayını yıllarca çıkartmıyor, uygulamayı sürekli engelliyor…

Böyle olunca da SİT'lerdeki arazilerini "ulusun ve insanlığın ortak kültür ve çevre mirasını koruma adına" kullanamayan vatandaşlar hep mağdur olurken, bu mağduriyet yaygınlaştıkça tarihsel ve doğal değerlerlerimizin korunmasına yönelik yasalar ve kurallar da toplum tarafından benimsenmiyor, koruma bilinci gelişmek bir yana daha da "geriliyor". Hatta, bu tür ülke değerlerinin gözetilmesi çabalarına da giderek yaygın bir "sosyal tepki" oluşuyor…

Oysa, bu konuda da devleti yönetenlere düşen görev ve sorumluluk, Anayasa'da "devlet güvencesi" altına alınmış ve 2863 Sayılı Koruma Yasası'nda da "devlet malı" kabul edilen tarihsel ve doğal değerlerimizin korunması yükümlülüğü için de Hazine arazileriyle sağlanması öngörülen takas olanağını artık devreye sokmak, bu arazileri böylesi bir yasal uygulamayla da "ulusal yarar" için değerlendirmek değil midir ?..

SONUÇ : Yukarda özetlenen tüm bu nedenlerle Mimarlar Odası, hükümete kaynak bulabilmek için hazine arazilerinin "imara açılarak pazarlanması" ve aynı arazilerdeki yasadışı işgalcilere "parayla arsa tapusu" verilmesi hazırlıklarını büyük kaygı ve çekinceyle karşılamakta, 21. yüzyıl Türkiyesine artık yakışmayan bir politika olarak görmektedir.

Saygılarımızla,

Mayıs 2001 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Diyaloğun ilk konuğu Nevzat Sayın'dı, 11 Temmuz 2001'de Diyalog bölümümüze konuk olarak soruları yanıtladı.

Nevzat Sayın'ına yönelik soruları ve yanıtlarını okumak için buraya ...

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz