Haberler

Efsane mimara saygı duruşu

Tarih: 5 Mayıs 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Ayşegül Oğuz

Osmanlı Bankası Müzesi, 20. yüzyıl Türkiye mimarlığının belki de en önemli ismi Sedad Hakkı Eldem'i doğumunun 100. yılında iki sergi ve iki kitapla anıyor. Çocukluk ve erken gençlik yıllarına odaklananan sergi, Eldem'in Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki hocalık zamanlarının öncesini, mimarlığa adım attığı ilk yılları anlatıyor. 30 Ağustos'a kadar sürecek olan sergi üç küratörün, Uğur Tanyeli, Bülent Tanju ve tarihçi Edhem Eldem'in imzasını taşıyor. Edhem Eldem'in Sedad Hakkı Eldem'in yeğeni olduğunu da belirtelim. Bir yuvarlak masa etrafında üç küratörle buluştuk; aksiliğiyle, mizahi kişiliğinin iğneleyiciliğiyle kendi efsanesini yaratmış olan Eldem'in karmaşık dünyasını, mimarlık tarihi içindeki yerini konuştuk.

Bu sergide mimarın gençlik yıllarına bu denli önem vermenizin nedeni ne?
Uğur Tanyeli:
Birincisi, gençlik yıllarına ilişkin hiçbir mimarın elinde olmadığı kadar malzemesi var. Genellikle mimarlarla ilgili malzemeler yetişkinlik yıllarında başlar. Hatta yetişkinlik yılları içinde ilerler. Mimar kendi öneminin farkına vardığı için de toplamaya başlar. Neredeyse çocukluğundan başlayarak üretmiş, hepsini de korumuş. İkincisi, gençlik yılları başka mimarlarda çok görmeye alışık olmadığımız karmaşık bir coğrafyada, çok ilginç bir ailenin içinde gerçekleşiyor...

Malzeme ortaya ne çıkardı?
U.T.:
Malzemeyi gördükten sonra, Sedad Bey'e ilişkin eskiden beri kafamda olan bir şey pekişti: 'Trajik' bir kişilik Sedad Bey. İçinde bulunduğu toplumsallıkla gayet karmaşık, kavgalı, çok barışıkmış gibi görünen ama hiç de öyle olmayan zorlu bir ilişkisi var. Onu karakterize eden, yerinden yurdundan olmuş bir hal var. Benim gençliğimde Akademi'de 'En az bildiği dil Türkçedir' diye konuşulurdu. Aynı adamın, Türkçülüğün, ulusalcılığın tırmandığı bir aralıkta, giderek Türkçülüğün, ulusalcılığın sözcüsü haline gelmesi bir trajedi olsa gerek.

Sedad Bey'in hocalığını nasıl anarsınız?
U.T.:
Eyvah! 70'lerin başında öğrencisi oldum, o zamanlar eski çekiciliği kalmamıştı. 1940'larda ve 50'lerde Akademi'nin tanrısıymış. Bizim kuşağımızda çok daha olağan bir insana doğru evrilmişti. Bir kere 68 yaşanmıştı, hocaların hiçbiri tanrı gibi görünmüyordu. Ama Akademi'den mezun olup da Sedad Bey'le ilgili iyi kötü bir anekdotu olmayan yoktur. Akademi'den uzaklaştırdığı epey insan olduğunu da biliyorum. O kuşaktan, Teknik Üniversite kadrosunun önemli bir bölümü Akademi'den, Sedad Bey'den kaçanlardan oluşur. Kemali Söylemezoğlu, açık bir biçimde Sedad Bey'den zor kaçtığını söyler mesela.

Peki aile içindeki Sedad Hakkı Eldem nasıldır?
Edhem Eldem:
Vallahi ortak noktalar var. Hepsi öyleydi; babam da, diğer amcam da, halam da mesafeli, asabi, dolayısıyla pek karşısındakini dinlemeyen, bazı konularda katı olabilecek kadar uyumsuz fikirleri olan insanlardı. Bütün bu asabiyeti dengeleyen mizahtır. Mizah kırıcıdır, iğneleyicidir, sarkastiktir, gene de hoştur, etkileyicidir. Yeğeni olduğumu öğrenen kişiler mimarlıktan geliyorlarsa eğer, hemen hemen hepsi, 'Ben en sevdiği asistanıydım' der bana. Bana aktarılan 60-70 tane en sevdiği asistanı var. O kadar ilahlaştırılmış biri ki, insanlar onunla özel bir anısının olmasını istiyor.

Bahsettiğiniz erken dönemi, 1920'lerin kaotik ortamı içinde geçiyor. Memleketin içinden geçtiği değişim de cabası...
E.E.:
Şunu unutmamak lazım, 1908'de doğuyor, bir yaşındayken Marsilya'ya gidiyor, 1914-15'te iki sene İstanbul'da olduğunu biliyoruz, ondan sonra hayatının ilk 16 yılını Fransa, İsviçre'de ve Almanya'da geçiriyor. Bir tarihçi olarak baktığınızda bu çocuk 1908'i, İstiklal Harbi'ni, Osmanlı İmparatorluğu'nun yok oluşunu, Cumhuriyet'in kuruluşunu kaçırıyor ve birden paraşütlenmiş gibi 1924'te Türkiye'ye geliyor. Bunun zihin ve kültür üzerindeki etkisini düşünmek bile çok zor. Şuna bayıldım, 1924-1925'te tuttuğu bir not defterinde şifre kullanarak yazdıkları var. Çok ilginç, adam Ankara'da gördüğü bozkır evine, Anadolu evine bir anda ilgi duyarken, Topkapı Sarayı'na ve camilere de bakıyor. Bu kadar sağa sola giden arayışları bana şaşırtıcı gelmiyor.

Milliyetçiliğini nasıl açıklıyorsunuz?
E.E.:
Milliyetçiliği bile bana bir entelektüel inşa gibi geliyor. Defterlerinin birinde bir pasaj var ki, gözlerim yuvalarından fırladı: "Bende büyük bir değişiklik oldu. Farkına vardım ki ben Türk oldum, hem de fanatik." Bunu söylemek için Türk olmamak gerekiyor. Bu kendine, milliyetine dışarıdan bakmak. Geç Osmanlı elitinin büyük bir kısmının yaşadığı bir sıkıntı, ama o bir senede yaşıyor. Bu sergi için yazdığım makalede şunu soruyorum: Sedad Hakkı olunmaz, doğulur mu? O kadar ağır bir miras var ki, üç nesilde gördüğünüz entelektüel aristokrasi, burjuvazi, mafya! Üçüne de uyuyor. Osman Hamdi Bey'den itibaren bu ailedeki erkeklerin yüzde 80'i bilim insanı, sanatçı, arkeolog, müzeolog vs... Kalanları da diplomat; başınıza gelebilecek en kötü ihtimal diplomat olmak. Mafya diyorum ya, bakıyorsunuz Arkeoloji Müzesi'ne, 1881'den 1931'e kadar aynı aile tarafından yönetiliyor. Kötü manada mafya demek yanlış, çünkü başkası yok. Sedad Hakkı Eldem'in böyle bir aile içinde Şark Ordusu'nda asker olması mümkün değil. Burada Batı normlarıyla bir modernleşme öyküsü var. Milliyetçilik dediğimiz şey de Batı'dan menkul bir şey...

Sedad Hakkı Eldem'in mimarlık dilini nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Bülent Tanju:
Erken yıllarında olumlu olan karmaşa, karışıklık, açığa çıkan çelişkiler daha kolay derlenip toparlanmış, düzenli hale gelmiş gibi duruyor. 60 yıllık mimarlığı bu anlamda daha tutarlı. Erken eskizlerine göre, mimarlığı bile, metinlerine oranla daha fazla çelişki içeriyor. Değişmeme hayali üzerine inşa edilmiş bir yerde duruyor. Dolayısıyla iki kademeyle bakılabilir gibi geliyor. Görece tasarımsal mimarlık üretiminin belli bir düzene kavuştuğu söylenebilir ama sözgelimi 30'larda, 40'larda yazarak ya da söyleyerek anlattıklarıyla kıyaslandığında, mimarlık üretimi de o tutarlılığa sahip. Belki trajediyi de bunlar oluşturuyor. Mimarlık üretimini ilginç kılan da, o tutarlılığın bile çok tutarlı olamaması. 60 yılda değişir insan; işlerle bağlantılı olarak da değişir. O değişimi, o ya da bu şekilde içeriyor mimarlık. Benim açımdan onu ilginç kılan şey tam da bu.

Sergiyi izleyecekler nasıl bir hissiyatla çıkacaklar buradan?
U.T.:
14 yaşında mimarlık çizimi yapan bir adam var karşımızda! Bence gören bir mimarlık öğrencisinin moralini bozmalıdır, ben bu yaşta nal topluyordum diye düşünmelidir.

Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.