Hala köy-kent
masalı
Aydın Boysan
Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Erkan Mumcu, Başbakan
Sayın Bülent Ecevit'in 'Kalkınma köyden başlar' sözü üzerine demeç
veriyor: 'Tarımın toplam gelirden aldığı pay her geçen gün azalırken,
bundan daha büyük ve bayağı bir yalan yok!'
Sayın Oktay Ekşi Hürriyet'te: '...Erkan Mumcu'nun sıradışı bir kişilik
sahibi olduğu biliniyordu. Ama yine de kimse 'Bu adam bir terbiyesizdir' demek
durumunda değildi' diye yazıyor, sonra da nokta koyuyordu:
'...Başbakan Bülent Ecevit hakkında söyledikleriyle bu sıfatı hak
etti.'
Şimdi ben Erkan Mumcu'yu suçlamadan konuya gireceğim. Dünya ileri ülkelerinde
tarımla uğraşan ve geçinen nüfus, yüzde 10'un altına, B.Amerika'da yüzde
5'in altına düştü. 1930'larda 'Ziraat Memleketi' olduğuyla övünen Türkiye'de
ise yüzde 90 olan oran, şimdi yaklaşık yüzde 40'a indi.
Türkiye 1930'larda buğdayda bire-üç ürün alırken, şimdi ileri ülkeler,
bire 100 alıyor. Bu iş, mirasla parçalanmış tarlalarda yapılan köylü tarımıyla
olmuyor. Tohum ıslahından, gübre ve bakıma kadar uzanan bilimsel hazırlıklar
ve mekanik cihazlanmalar ile endüstrinin, birlikte oluşuyla başarılıyor
Bir ciddi sonuç: B.Amerika bu türlü uygulamalardan aldığı verimle
kendine yetecek buğdayı yetiştirdiği gibi ürün fazlasını da Rusya ve Çin'e
satıyor. Tüm nüfusunun yüzde dördü tarımda çalıştığı halde.
Öte yandan Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chhibber, Ecevit ile
yaptığı bir görüşmeden sonra açıklama yapıyor: 'Bu projenin yalnız Türkiye
için değil, diğer ülkeler için de model olabileceği inancındayız.' Sonra
ekliyor: 'Çünkü bu proje Dünya Bankası için özellikle kırsal kalkınma açısından
çok önemli...'
Chhibber 'kırsal kalkınma'dan söz ediyor. Yani dünyadaki ilkel köylerin
kalkınmasından... Köy-kentten falan değil, kırsal kalkınmadan.
Ama Sayın Ecevit bir televizyon konuşmasında bu zatın ille de Köy-Kent
projesini beğendiğini anlatarak seviniyor. Oysa Ecevit ile aynı dili konuşmuyorlar.
Bilinmelidir: Köy başka, kent başkadır. Köy-kent diye bir kavram, seçim
reklamı yakıştırmasıdır. Dünyanın hiç geçmediği bir merhalenin yeni
icat gibi ortaya atılması, politik bir yem olmanın ötesi değildir. Kalkınmanın
bu durumuyla 'köyden başlayacağı' da, 'yem'dir.
Köy-kent, şair ağzından çıksa bile, şiirsel olmayan, uydurulmuş bir
yakıştırmadır. Ben kendimi tutup 'büyük ve bayağı bir yalan' demesem
bile, en hafifinden 'gerçeklerin çarpıtılmasıdır' diyeceğim. Zaten ciddi
hiçbir şaibe bile köy-kent rüyası görmüyor.
İmar kirlenmesi
İstanbul'da Boğaziçi'nde, eski küçük vapur iskeleleri vardı. Bunlar,
minicik yapılardı. Boğaziçi'nin o emsalsiz güzellikteki kıyılarında göze
batmazlardı.
Sonraki gelişme, akla sığmaz bir garipliktir. Birtakım işletmeler özelleştirildi.
İskeleler de özelleştirildi ve bazısı, restoran oluverdi. Saçmalık bu!
Olamaz!.. Boğaziçi kıyılarında iskele olarak yapılmasına izin verilen
bu binaların başka amaçlarla kullanılmasına izin verilemez.
Hele Rumelihisar iskelesinin, karadaki iki yanına ve denize yapılan
eklemeler, çatısında yapılan yükselmeler, kitlenin irileşmesi, Boğaziçi
güzelliğine yapılan bir saldırıdır. Binanın içine aldıkları kaldırım
ağacını bile kurutuyorlar.
Bu saldırıları görmemek için kör olmak yetmez. Başka bazı şartlar da
gereklidir.
Kurucu Meclis şart!
Eskisini bozarak-yamayarak, yeni bir anayasa yapmanın ne derecede uzun ömürlü
olacağı çok kuşkulu.
Çare, günlük politika etkilerinden, eyyamcı politikacı gölgesinden uzak
bir anayasayı biçimlendirerek bulunur. Hele padişahlık hissedarı parti
genel başkanlarının etkisinden kesinlikle kurtararak... Genel başkanların
partileri içindeki keyfi yönetimlerini, gelecekte ekip çalışmasına dönüştürerek.
Milletvekili adaylarını genel başkan hegemonyasından kurtarmayı, yeni
anayasa garantiye almalıdır. Büyük illerde milletvekili seçilebilmek için,
küçük illerin yaklaşık üç misli oy almak zorunluğu gibi demokrasi
cinayetleri sona ermelidir. Yeni anayasa bu gibi çarpıklıkları, olanak dışına
çıkarmalıdır. Yüzde 51 ile rakiplere tuzak hazırlama olanaklarını açan
Siyasal Partiler ve Seçim Kanunlarını da sınırlamalıdır.
'Bu Meclis yeni anayasa yapamaz'... Yargıtay Başkanı Sayın Sami Selçuk,
bu düşünceyi ileri sürdü... Zaten yapmasın!.. Yaparsa da ömürlü bir
anayasa olamaz.
Tek doğru çare, Meclis'in dışında bir 'Kurucu Meclis'in, yeni anayasayı
hazırlamasıdır. Bu kurucu meclis, TB Millet Meclisi'nden ayrı olmalıdır.
Yeni anayasa TB Millet Meclisi'nden geçmemeli, referandum ile tüm ulusça
kabul edilmeli ve yürürlüğe girmelidir.
Utanarak düzeltirim
Geçenlerde bu köşede devlette tasarruf önlemleriyle ilgili bir yazımda,
hükümetimizde 35 bakan olduğunu yazmıştım. Üzüntüler içindeyim. Yanlış
bilgi sunmuşum. Gazetemde hiç kimsenin hakkı olmayan bir hafiflik yapmışım.
Hükümetimizdeki bakan sayısı 35 değil, 36 imiş.
Utanç içinde düzeltiyorum: Hükümetimizde 35 değil 36 bakan varmış.
Akşam, Aydın Boysan
|