reklam

Haberler
29 Kasım 2001 Perşembe

Yeni İmar Yasası Önerisi Özleneni Getirebilecek mi?

Giderek irili ufaklı kentlerimizin, kıyılarımızın betonlaşması, çarpık ve kaçak yapılaşması, çevrenin, doğal kaynakların ve kentsel rantların yağmalanması, tarihsel ve kültürel yapıtların yok edilmesi, verimli tarım topraklarının, ormanların kentsel kullanıma açılarak kapışılması, kentsel ve bölgesel gelişme yöneltilerinin geliştirilip uygulanamaması karşısında gün geçirmeksizin gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu herkesçe duyumsanıyor. Hele, küreselleşme söylemi içinde yapısal uyum izlenceleri çerçevesinde özelleştirme, devletin küçülmesi, kent yönetimleri ile birlikte kamusal alanın daraltılması, kamunun planlama, planlamanın uygulama araçları yetkilerinin azaltılması, kamusal toprakların gelişigüzel yerli-yabancı açık gözlere peşkeş çekilmesi buna eklenince kentsel gelişmenin ve yapılaşmanın denetim altına alınması, yönlendirilmesi, imar planlarının uygulanması iyice olanaksızlaşmıştır. Son yirmi yıldaki yolsuzluklar, banka hortumlamaları, vergi kaçakçılığı ve benzeri ahlaka, yasalara aykırı tutumlar yerel düzeye de yansımıştır. Belediye yöneticilerinin de rant paylaşımına ortak oldukları, kente karşı suç işledikleri, ülkemizin bilinen bir gerçeğidir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nca hazırlanan ''İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarısı Taslağı'' bu imar kargaşasına karşı kimi önlemler getirmektedir. Taslak, 1985'ten bu yana gelişmeleri dikkate alarak iyileştirmeler sağlamayı amaçlaması açısından olumlu kimi özellikler taşımakta, planlama basamaklarını tanımlayarak bunlar arasındaki tutarlılığın sağlanması için gerekli düzenlemeleri içermektedir. Bu bağlamda, ''Mekânsal Strateji Planı'' , ''Ülke Fiziksel Planı'' , ''Bölge Planı'' , ''Altbölge Planı'' , ''İmar Planı'' , ''Nâzım İmar Planı'' ve ''Uygulama İmar Planı'' tanımlanarak bunlar arasındaki bağlantıların kurulması ve bundan sorumlu tutulan kamu kurumları belirtilmektedir. Ayrıca kent planlamasında ve imar işlerinde çok başlılığı ortadan kaldırmasa bile değişik yasalarla farklı bakanlık ve kurumlara yetki veren yasalar karşısında planlamada ve yapı izinlerinde eşgüdümü sağlamak amaçlanmaktadır.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden ders alınarak taslakta ''halihazır haritası'' yanında ''jeolojik harita'' ve ''afet haritası'' nı da tanımlayarak imar plancılığı kapsamına sokulmaktadır. Plan, harita ve yapı denetim kurulları oluşturularak ilgili yönetimlerin daha etkin bir denetim yapmaları amaçlanmaktadır.

Nüfuslarına, ekonomik ve toplumsal gelişme düzeylerine göre belediyelerce görevlendirilecek teknik elemanların sayısını gösteren ''norm kadro'' lar için gerekli mimar ve mühendislerin çalıştırılması zorunluluğunun getirilmek istenmesi önemli bir adımdır. Özellikle teknik eleman sıkıntısı çeken küçük belediyelerin yerel yönetim birlikleri yoluyla bu sorunu aşmalarına yasal olanak sağlanmalıydı.

Bu olumlu yanlarına karşın taslağın geliştirilmesi ya da giderilmesi gereken kimi eksiklikleri vardır. Önce yasanın başlığına ilişkin bir görüşümü belirtmek isterim. Yasanın adı yine ''imar kanunu'' olarak kalmalıdır. Adındaki ''şehirleşme'' terimi yalnızca fiziksel bir yapılaşma sürecini yansıtmayan, kültürel, sosyal ve ekonomik değişim süreçlerini de anlatmaktadır. Oysa, yasa daha çok kentsel alanda toprak kullanımı ve yapılaşma kararlarına ilişkindir.

Plana ve yasalara aykırı olarak doğal çevreyi, tarihsel ve ekinsel değerleri bozanlara, yok edenlere karşı ''kente ve doğaya karşı suç'' olarak yaptırıma bağlanmıyor. Bu bağlamda, imar ve çevre suçlarını izleyecek yapı kolluğu konusunda düzenleme getirmiyor. İmar ve çevre suçlarını hızla yargılayacak uzmanlık yargıçlıkları kurulmasını öngörmüyor.

10 binden az nüfuslu belediyeler ile özellikle büyük şehirlerin hemen bitişiğindeki küçük belediyelerin imar yetkileri konusunda herhangi bir ayrım getirilmemektedir. Bu özekteki büyük kent belediyesinin gelişimini olumsuz etkilemektedir. Geçici bir maddeyle bugüne değin mücavir alanların belediye sınırı kapsamına alınmadığı durumunda, yetkinin valiliğe geçeceği öngörülmektedir. Böyle bir düzenlemeye gerek yoktur. Taslağın bir eksikliği de ''mücavir alan'' kavramının tanımlanması, böylece belediyelerin plan ve yapı izni konusundaki yetkilerinin açıklığa kavuşturulması gerekirdi. Bakanlığın doğrudan mücavir alanı belirleme ya da kaldırma yetkisi sınırlandırılmalı, daha doğrusu ilgili belediye meclisinin görüşüne uygun biçimde kullanılmalıdır.

Her ne kadar zaman zaman meslek odalarının ve üniversitelerin görüşü alınacağı taslakta belirtilmekteyse de planlama sürecinde ve onaylama aşamasında ''ilgili meslek odalarının ve üniversitelerin olumlu görüşünün alınması'' önkoşulmalıdır.

''Değerlenme resmi'' yürürlükteki yasalarda yer almadığından, ''Düzenleme ortaklık payı alanlarından düzenleme nedeniyle ayrıca değerlendirme resmi alınmaz'' hükmü taslaktan çıkarılmalıdır. Oysa böylesi bir vergi, kentsel gelişme ve arsa yöneltileri açısından çok yararlıdır. Kamunun imar planı ve kararlarından, imar hareketlerinden doğan rantların kamuya geri dönmesi için imar tüzemize bu verginin yeniden kazandırılması zorunludur. Bu yolda Belediye Gelirleri Yasası'na ekleme yapılmalıdır. Belediye meclisince ve öbür yetkili organlarca benimsenen imar planlarının birer örneği askıya çıkarıldığında başvuruları değerlendirmek ve kesinleştiğinde yazımlanmak (tescil edilmek) amacıyla ilgili bakanlığa gönderilmesi zorunlu kılınmalıdır. İmar görmüş olan alanlarda, buna karşın spekülasyon amacıyla boş bekletilen arsalar üzerinde ''yapıya zorlama'' konusunda herhangi bir düzenleme getirmeyişi de taslağın bir eksikliğidir.

Sonuç olarak, taslağın bir reform niteliğini taşımadığını, fakat önerdiğimiz değişikliklerle kimi iyileştirmeler getirebileceğini belirtmek isteriz.
Cumhuriyet - Prof. Dr. CEVAT GERAY

Kasım 2001 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
      01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz