Yeni İmar Yasası Önerisi Özleneni
Getirebilecek mi?
Giderek irili ufaklı kentlerimizin, kıyılarımızın betonlaşması, çarpık
ve kaçak yapılaşması, çevrenin, doğal kaynakların ve kentsel rantların
yağmalanması, tarihsel ve kültürel yapıtların yok edilmesi, verimli tarım
topraklarının, ormanların kentsel kullanıma açılarak kapışılması,
kentsel ve bölgesel gelişme yöneltilerinin geliştirilip uygulanamaması karşısında
gün geçirmeksizin gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu herkesçe
duyumsanıyor. Hele, küreselleşme söylemi içinde yapısal uyum izlenceleri
çerçevesinde özelleştirme, devletin küçülmesi, kent yönetimleri ile
birlikte kamusal alanın daraltılması, kamunun planlama, planlamanın uygulama
araçları yetkilerinin azaltılması, kamusal toprakların gelişigüzel
yerli-yabancı açık gözlere peşkeş çekilmesi buna eklenince kentsel gelişmenin
ve yapılaşmanın denetim altına alınması, yönlendirilmesi, imar planlarının
uygulanması iyice olanaksızlaşmıştır. Son yirmi yıldaki yolsuzluklar,
banka hortumlamaları, vergi kaçakçılığı ve benzeri ahlaka, yasalara aykırı
tutumlar yerel düzeye de yansımıştır. Belediye yöneticilerinin de rant
paylaşımına ortak oldukları, kente karşı suç işledikleri, ülkemizin
bilinen bir gerçeğidir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nca hazırlanan ''İmar ve Şehirleşme
Kanunu Tasarısı Taslağı'' bu imar kargaşasına karşı kimi önlemler
getirmektedir. Taslak, 1985'ten bu yana gelişmeleri dikkate alarak iyileştirmeler
sağlamayı amaçlaması açısından olumlu kimi özellikler taşımakta,
planlama basamaklarını tanımlayarak bunlar arasındaki tutarlılığın sağlanması
için gerekli düzenlemeleri içermektedir. Bu bağlamda, ''Mekânsal Strateji
Planı'' , ''Ülke Fiziksel Planı'' , ''Bölge Planı'' , ''Altbölge Planı''
, ''İmar Planı'' , ''Nâzım İmar Planı'' ve ''Uygulama İmar Planı'' tanımlanarak
bunlar arasındaki bağlantıların kurulması ve bundan sorumlu tutulan kamu
kurumları belirtilmektedir. Ayrıca kent planlamasında ve imar işlerinde çok
başlılığı ortadan kaldırmasa bile değişik yasalarla farklı bakanlık ve
kurumlara yetki veren yasalar karşısında planlamada ve yapı izinlerinde eşgüdümü
sağlamak amaçlanmaktadır.
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden ders alınarak taslakta
''halihazır haritası'' yanında ''jeolojik harita'' ve ''afet haritası'' nı
da tanımlayarak imar plancılığı kapsamına sokulmaktadır. Plan, harita ve
yapı denetim kurulları oluşturularak ilgili yönetimlerin daha etkin bir
denetim yapmaları amaçlanmaktadır.
Nüfuslarına, ekonomik ve toplumsal gelişme düzeylerine göre
belediyelerce görevlendirilecek teknik elemanların sayısını gösteren
''norm kadro'' lar için gerekli mimar ve mühendislerin çalıştırılması
zorunluluğunun getirilmek istenmesi önemli bir adımdır. Özellikle teknik
eleman sıkıntısı çeken küçük belediyelerin yerel yönetim birlikleri
yoluyla bu sorunu aşmalarına yasal olanak sağlanmalıydı.
Bu olumlu yanlarına karşın taslağın geliştirilmesi ya da giderilmesi
gereken kimi eksiklikleri vardır. Önce yasanın başlığına ilişkin bir görüşümü
belirtmek isterim. Yasanın adı yine ''imar kanunu'' olarak kalmalıdır. Adındaki
''şehirleşme'' terimi yalnızca fiziksel bir yapılaşma sürecini yansıtmayan,
kültürel, sosyal ve ekonomik değişim süreçlerini de anlatmaktadır. Oysa,
yasa daha çok kentsel alanda toprak kullanımı ve yapılaşma kararlarına ilişkindir.
Plana ve yasalara aykırı olarak doğal çevreyi, tarihsel ve ekinsel değerleri
bozanlara, yok edenlere karşı ''kente ve doğaya karşı suç'' olarak yaptırıma
bağlanmıyor. Bu bağlamda, imar ve çevre suçlarını izleyecek yapı kolluğu
konusunda düzenleme getirmiyor. İmar ve çevre suçlarını hızla yargılayacak
uzmanlık yargıçlıkları kurulmasını öngörmüyor.
10 binden az nüfuslu belediyeler ile özellikle büyük şehirlerin hemen
bitişiğindeki küçük belediyelerin imar yetkileri konusunda herhangi bir ayrım
getirilmemektedir. Bu özekteki büyük kent belediyesinin gelişimini olumsuz
etkilemektedir. Geçici bir maddeyle bugüne değin mücavir alanların belediye
sınırı kapsamına alınmadığı durumunda, yetkinin valiliğe geçeceği öngörülmektedir.
Böyle bir düzenlemeye gerek yoktur. Taslağın bir eksikliği de ''mücavir
alan'' kavramının tanımlanması, böylece belediyelerin plan ve yapı izni
konusundaki yetkilerinin açıklığa kavuşturulması gerekirdi. Bakanlığın
doğrudan mücavir alanı belirleme ya da kaldırma yetkisi sınırlandırılmalı,
daha doğrusu ilgili belediye meclisinin görüşüne uygun biçimde kullanılmalıdır.
Her ne kadar zaman zaman meslek odalarının ve üniversitelerin görüşü
alınacağı taslakta belirtilmekteyse de planlama sürecinde ve onaylama aşamasında
''ilgili meslek odalarının ve üniversitelerin olumlu görüşünün alınması''
önkoşulmalıdır.
''Değerlenme resmi'' yürürlükteki yasalarda yer almadığından, ''Düzenleme
ortaklık payı alanlarından düzenleme nedeniyle ayrıca değerlendirme resmi
alınmaz'' hükmü taslaktan çıkarılmalıdır. Oysa böylesi bir vergi,
kentsel gelişme ve arsa yöneltileri açısından çok yararlıdır. Kamunun
imar planı ve kararlarından, imar hareketlerinden doğan rantların kamuya
geri dönmesi için imar tüzemize bu verginin yeniden kazandırılması
zorunludur. Bu yolda Belediye Gelirleri Yasası'na ekleme yapılmalıdır.
Belediye meclisince ve öbür yetkili organlarca benimsenen imar planlarının
birer örneği askıya çıkarıldığında başvuruları değerlendirmek ve
kesinleştiğinde yazımlanmak (tescil edilmek) amacıyla ilgili bakanlığa gönderilmesi
zorunlu kılınmalıdır. İmar görmüş olan alanlarda, buna karşın spekülasyon
amacıyla boş bekletilen arsalar üzerinde ''yapıya zorlama'' konusunda
herhangi bir düzenleme getirmeyişi de taslağın bir eksikliğidir.
Sonuç olarak, taslağın bir reform niteliğini taşımadığını, fakat önerdiğimiz
değişikliklerle kimi iyileştirmeler getirebileceğini belirtmek isteriz.
Cumhuriyet - Prof. Dr. CEVAT GERAY
|